var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını
mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı
sahici bir şeysen eğer söyle bakalım
neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih
yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı
koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için
incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı
sor gücün sormaya
- Aman Allah’ım! ihtiyarlar ardımızdan geliyor. Hem de koşuyorlar!
Bağırmayı duyan yolcular birden dümene koşuştular. Herkes onlara bakıyordu. Üç ihtiyar, elele tutuşmuş koşuyorlar, bir yandan da durmaları için el kol sallıyorlardı. Üçü de karada koşar gibi koşuyorlardı. Henüz gemi durmadan yetiştiler gemiye. Güverteye kadar yanaşıp başlarını kaldırdılar ve hep bir ağızdan konuşmaya başladılar.
- Ey Allah’ın kulu. Unuttuk. Öğrettiğin duayı unuttuk. Tekrarlarken biliyorduk ama biraz durunca bir kelimeyi atladık. Sonra da hepsi uçup gitti. Aklımızda birşey kalmadı. Bize yine öğret.
Metropolit istavroz çıkardı. Sonra ihtiyarlara doğru eğilerek:
- Allah adamları. Sizin kendi duanız Allah’a ulaşır. Size öğretecek birşeyim yok benim. Siz sadece biz günahkarlar için dua edin, dedi.
Yanlış pınarlardan yanlış sular mı
İ ç i y o r u m
Böyle her akşam,her akşam
Kırılan kanatlarından göğün
Dökülürken zaman
Turuncu kederler içinde
Dünyayı siliyorum yudum yudum
Gücenik bir günün aynasından
İçmiyorum ki…
Adı unutmak olan bir beyaz boşlukta
Buluttan bir düşte lacivert bir susuşta
Eriyor perde perde gerçeğin görüntüsü.
Diplerde çözülen bir batık gemi gibi
Vuruyor gecemin başıboş sularına
Hayatın yüreğime yıkılan yükü
Bedenim buğular içinde uçuk
İ ç m i y o r u m ki…
Ağrılıklarımdan kurtuluyorum
Diyen bir akşamcının titreyen
Parmaklarından dudaklarından geçerek kirpik uçlarından…
Tünedi gurbet kuşu.
Vuslat bağıma.
Özlem özlem öter durur da.
Benim kulağım da gözüm de vuslatında.
Bugün olmazsa, belki birgün
Ya da öbür gün.
Belli olmaz, nasip bu vuslat bu.
Lakin!
Cemi yarınlar düne karıştı.
Baharlar kışa büründü.
Takvim yaparkaları birer birer süzüldü.
Yelkovan akrep her dem.
Döner durur semazen misali.
Günler, haftalara devrildi.
Aylar yüzünü çevirdi yıllara.
Belki de yarınlar içinde
Bir mahşer gününde.
Bilmiyorum.
Lakin.
Vuslat, zaman içinde, kayıp bir trende.
Hasret istasyonu garip gönlüm.
Yolun düşmez biliyorum.
Hasret yüklü niyazım, kâr etmez ecelime.
Bakar gözüm kara katran toprağa.
Anlaşılan vuslatımız mahşeri kübrada.
#Müzeyyen BOZKOYUN #
Yanlış pınarlardan yanlış sular mı
İçiyorum
Böyle her akşam, her akşam
Kırılan kanatlarından göğün
Dökülürken zaman
Turuncu kederler içinde
Dünyayı siliyorum yudum yudum
Gücenik bir günün aynasından
İçmiyorum ki...
Adı unutmak olan bir beyaz boşlukta
Buluttan bir düşte lacivert bir susuşta
Eriyor perde perde gerçeğin görüntüsü.
Diplerde çözülen bir batık gemi gibi
Vuruyor gecemin başıboş sularına
Hayatın yüreğime yığılan yükü
Bedenim buğular içinde uçuk
İçmiyorum ki...
Ağırlıklarımdan kurtuluyorum.