Ne kadar kolay mekik dokuyordu ifrat ile tefrit arasında insanlar - ama bilhassa bu topraklardaki erkekler. Doğu diyarında erkek kalbi, tıpkı sarkaç ucundaki küre gibi bir uçtan bir uca savruluyordu. Abartılı hayranlık ile abartılı hor görme arasında gidip geliyordu; daha dün “tutku” olan duygular anında “nefret”e dönüşüyordu. Hep “taşkınlık” üzerine kuruluydu erkeklerin karşı cinsle münasebetleri. Deli divane aşın âşık oluyor, aşın arzuluyor, kendi istedikleri olmazsa bu sefer de aşın tepki verip nefret ediyorlardı - hep ama hep aşınydı.
Mantıkla cinayet işlenemezdi; bir tür öldürme içgüdüsü, avın üzerine atılmayı tetikleyen, onu parçalamasını gerektiren açlık ya da tutku gerekliydi bunun için. Vicdan, adalet mirasıyla zamanla yavaş yavaş aktarılmış fikirlerden ibaret olabilirdi.
Sayfa 298 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
FIZYOLOJİK BOYUT 1) Cinsiyet. 2) Yaş. 3) Boy ve kilo. 4) Saç, göz, cilt rengi. 5) Tavır, hareket ve duruş. 6) Görünüş: Yakışıklı, şişman, ya da zayıf, temiz, zarif, hoş, pasaklı. Baş, yüz ve dudakların yapısı. 7) Kusurlar: Biçimsel bozukluklar, doğaya aykırı yönler, doğuştan gelme özellikler. Hastalıklar. 8) Kalıtım. SOSYOLOJİK BOYUT 1) Sınıfı:
Kentin sokaklarından her zaman nefret etmişti. Yanı başından akıp geçen suratlara bakıyordu. Korku duygusu bu suratların hepsini birbirine benzetmekteydi. Ortak payda olarak korku. Kendilerinden, başkalarından, birbirlerinden korkmak. Karşılaştıkları herhangi birinin kutsal saydığı ne varsa, hemen onun üzerine atılmaya hazır duruma gelmelerine yol açan korku. O korkunun türünü ve nedenini tanımlayamıyordu. Ama varlığını her zaman hissetmişti. Kendini temiz ve özgür tutabilmek için bir tek tutku edinmişti ... Hiçbir şeye el sürmemek. Onlarla sokaklarda karşılaşmak, nefretlerinin bir kötülük etmeye yetmeyişini seyretmek hoşuna gitmişti her zaman. Nedeni de, kendisinin onlara incinebilecek bir zaaf sunmamış olmasıydı. Ama artık özgür değildi. Sokaklarda attığı her adım incitiyordu onu artık. O kişiye bağlıydı, o kişi de kentin her tarafına bağlıydı, isimsiz bir işte çalışan isimsiz bir işçiydi. Bu kalabalıkların arasında kaybolmuş, onların hepsine bağımlı, hepsi tarafından incitilebilecek durumda, bütün kentin paylaştığı biriydi. Onun herkes tarafından kullanılan kaldırımlarda yürümesi fikrinden nefret ediyordu. Bir satıcının tezgâh üstünden ona bir paket sigara uzatışı fikrinden nefret ediyordu. Metroda ona dokunan dirseklerden nefret ediyordu. Bu yürüyüşlerden sonra evine döndüğünde tir tir titrer durumdaydı. Ertesi gün yine çıkıyordu sokağa.
Aşk Üzerine
Aşk ve evlilik üzerine neler söylersiniz? Bence aşk, her türlü rasyonalitenin kapandığı bir tutkudur. Bu tutku bir konuya veya bir insana karşı olabilir. Fakat aşkın sürmesi için saygıyla desteklenmesi gerekir. Dolayısıyla aşık olduğun insana aynı zamanda saygı duyabilmen çok önemlidir. Çünkü aşkın irrasyonel yanları zamanla kaybolur. Geriye rasyonel yanlar kaldığında karşındakine saygı duymuyorsan onu bırakırsın. Evlendiğimiz zaman bu konuyu Oya'ya da bu şekilde açıklamıştım. Corelli'nin Mandolini filmini çok severim, orada Dr. Yannis çok güzel bir şey söyler: "Aşk, aşık olmak bittikten sonra geri kalandır." Bu önemli bir tespit ve benim söylediğimi de destekliyor. Aşk, saygıyla harmanlanmış büyük bir sevgidir aslında. İlginçtir, İngilizcede "aşık olmak" fiilinin iki karşılığı vardır. Bunlardan bir tanesi "infatuation" yani karşındakine "infatuate" olursun. Türkçeye "çarpılmak" diye çevirebiliriz. Bunun hiçbir rasyonel tarafı yoktur. İkincisi ise "love" fiilidir. "Infatuation" hissinin bitip de "love" fiilinin başladığı yer, işin içine saygının girdiği yerdir. İşte Oya'yla evlenirken biz bunun böyle olması gerektiğini düşündük. Onun için de 37 senedir evliyiz.
Bu tutku ancak, zihnin gördüğü şey üzerine düşünmesiyle olur. Bir erkek aşka ve beğenisine uygun bir kadın gördüğünde, yüreğinde ona karşı büyük bir arzu duymaya başlar; sonra onun hakkında ne kadar çok düşünürse, o kadar sevgiyle yanar. ta ki daha eksiksiz bir düşünmeye varıncaya kadar. Bu durumda erkek kadının beden ya­pısını düşünmeye, onun kollarıyla bacaklarının biçimini zihninde ayırt etmeye, onun ne yaptığını düşünmeye, onun bedeninin gizle­rine nüfuz etmeye başlar ve onun bedeninin her parçasından olabil­diğince yararlanmak ister. Erkek bu eksiksiz düşünmeye ulaştıktan sonra, aşk, dizginleri bırakıp bir an önce eyleme geçer. .. Dolayısıyla içteki bu tutku, görme ve düşünmeden kaynaklanır. Her tür düşün­me aşkın nedeni olamaz, aşırı düşünme gereklidir; çünkü kısıtlı bir düşünce genellikle zihne dönmez, bu yüzden de ondan aşkın doğ­ması olanaksızdır. Andreas Capellanus, Soylu Aşk Sanatı
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.