Bu kurumda çalışmak birçok şeyi tecrübe etmeme olanak sağlarken birçok şeyi gözlemlemem için bir film sahnesi de oldu.
Birçok ebeveyn gördüm bir çok aile…
Çocuklarını içten bir şekilde destekleyen hayat kadını da gördüm. Mal mülk içinde çocuklarını öksüz yetim bırakmış anne babalar da. “Kurumda kalırsan” koşuluyla ikna edilmiş çocuklar gördüm.
Gözlerin Yansıması
Hisler inkâr etse de
Gönül de yer eden izler vardı
Ve çivisi sökülmüş tahtalar misali
Geride kalan izler vardı...
Sahibi olmayan duygular misali
Yerini yadırgandı kimi zaman
Ve hissedilenlere inat var olan
Yaşama tutunmaya çalışanlar gibiydi duyguları...
Fark edilemeyen hisleri vardı sonra
Hüzün bir köşede nöbet tutarken
Geceler yerini sabaha bırakıyordu
Ve zaman akmakta kararlı olsa da
Atladığı bir nokta vardı...
İçine attıkları dolup taşıyordu adeta
Ve ne kadar gizlemek istese de
Sonuçta duygular gözlerin yansımasıydı,
Sonunda seni ele veriyordu...
(Ebrar Gültekin'in kaleminden yeni kitabından ufak bir alıntı şiir.)
Josef Steiner ve Ludwig Kern’in hikayeleri etrafında vatandaşlıktan atılıp yıllarca diğer ülkelerin sınırlarında yaşamaya çalışan Alman ve Yahudi mültecilerin trajik hikayesi anlatılıyor İnsanları Sevmelisin’de.
Yıl 1935, Avusturya. Mültecilerin kaçak olarak kaldıkları bir otelde Avusturya polisi tarafından yakalanan Kern ve Steiner
Bölgede operasyonlara başlandı’ cümlelerinin ardından inanılmaz dramlar yaşanır. Onlardan belki ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum olup hayata tutunmaya çalışanlar, bir gün kendilerine yöneltilen, ‘Benim için mi gazi oldun ?’ sözlerini de duyacaktır…
Yaşamını devam ettirmek için bazen insanlar yerin derinliklerinde bazen de metrelerce yükseklikte ölümün kıyısında, evine ekmek götürmek için çalışmak zorundalar. İşçi kelimesi dört harften oluşur değil mi ama derinlerinde sayısız duyguyu barındırır.
Kitabın başlarındaki maden işçileri ile ilgili yazı beni geçmişe götürdü. Yıllar önce maden işçileri ile ilgili olan bir öykü yarışmasına katılmıştım. Yazdıklarım halen duygulandırır beni. Eşlerini uğurlayan insanların aklı, karanlığa teslim ettikleri sevdiklerindedir şüphesiz. Benim de aklıma "çizmelerimi çıkarayım mı?" diyen işçi geldi tıpkı kitabın da bahsettiği gibi. Biz ısındık ama çoğu yandı...
Yaşamda her sese kulak vermek gerekir.
Maden işçileri, tersane çalışanları, inşaat, mevsimlik tarım işçileri, geri dönüşüm için çöpün içinde hayatı tutunmaya çalışanlar, kot taşlama için sağlığını kaybedenler hepsinin tek bir amacı var aslında, yaşamak... Yaşamda var olabilmek için mücadele eden insanların hikayelerini içinizde bir yerlere çok dokunacak. Fotoğraflarla desteklenmiş olması da benim için ayrı birer öykü oldu.
Yaşam dediğimiz nedir ki?
Sıkan ayakkabıları çıkarmak gibi bir his değil ki, istemediğimiz tüm koşullardan sıyrılıp rahat edelim. Koşullar, zorunluluklar ve belki de en önemlisi devam edebilmek için yaşam boyu bir mücadele veriyoruz. Bu süreçte herkesin hikayesi farklı.
"Dünyayı biz inşa ediyoruz. Altında biz kalıyoruz."
"Ekmek parası yolunda ölümün kıyısında."
İnsanlar ikiye ayrılır:
hayata tutunmaya çalışanlar
ya da vazgeçip ellerini bırakanlar.
Tutunuyorsan eğer hâlâ umut var.
Ama bıraktıysan kendini,
kaderin zemindeki insaf...
Çizgide Bir Kukla, Vildan Külahlı Tanış’ın ilk öykü kitabı. Everest yayınları tarafından yayımlanan kitapta on iki öykü yer alıyor.
Yağmurlu bir günde kaybettiği kocasıyla birlikte yaşama sevincini de yitiren ve sonrasında elinden şemsiyesini bırakmak istemeyen kadının öyküsü ( Şemsiyeli Kadın) ile başlıyor kitap. Kocasının “…Ne yaparsan yap
GÜLNARE YAĞMUR ( Kayseri- Yaş 35 – Temizlik Şirketinde çalışıyor.)
6 şubat sabahı yandı tutuştu yürekler
Yer sarsıldı , koptu feryat ,ezildi bedenler
Kimi yitirdi yavrusunu,
Kimi kaldı annesiz babasız
Çaresizce o enkaz başında bekleyiş
Belki bir umut , bir ışıktı her sesleniş
Bir evlat düşün enkaz altında bedeni
Babası, çaresizce başında
Ne heybetli yenildin . Ne güzel alabora oldun "hayata inadına tutunmaya çalışanlar "teknesinde. Suyun altında dibe çökerken bile yüzünde bir tebessüm, ellerin havada, emidin o elin bırakılmayacağına, o anda bile , hala .
Kitabı okurken bazen çok sıkıldım , bazen güldüm , bazen durup düşündüm.
Neden bir kesimin yarıda bıraktığı ve diğer bir kesimin aşırı önerdiğini anladım,
Tutunamayanları sadece tutunmaya çalışanlar anlar.
-
Hemen hemen kitap da yazan bütün hisleri , yaşamış ve düşünmüş biri olarak huzurla doldum.
Yalnız olmadığımı ve bizim tutunamayanlar diye bir cemiyetimiz olduğunu bilmek gurur verici.
Tutunmaya çalışıp da elleri kayanlar olarak ,
Yaşamın yük olduğu ,
Bir yolun sonunun olması gerektiği,
Ve bu sonda herkesin eşit olacağı ve bizi tutunamayanların fedaisi olarak çağırılacağı,
Tutunmaya çalışan ve elleri kayanlara ,
Tutunamayanlara .
Anonsu ile ayağa kalkın.
Selamlayın ve gülümseyin.
-313
6 şubat sabahı yandı tutuştu yürekler
Yer sarsıldı , koptu feryad ,ezildi bedenler
Kimi yitirdi yavrusunu,
Kimi kaldı annesiz babasız
Çaresizce o enkaz başında bekleyiş
Belki bir umut , bir ışıktı her sesleniş
Bir evlat düşün enkaz altında bedeni
Babası , çaresizce başında bekledi
Tuttu ölen kızının elini
" Korkma kızım , baban yanında
Ancak aşkın kadehinden hiç şarap yudumlamamış o kişi, nasıl bir insandır?
Kaldırımları erkek ve kadın kalpleri,
tavanları ise düşlerin gizli gölgeliği olan mabedin ışıklandırılmış altarı önünde saygılı bir şekilde hiç durmamış bir ruh, nasıl bir ruhtur?
Şafağın yaprakları üzerine bir damla bile çiğ düşürmediği bir çiçek,
nasıl bir