Troya Önünde Atlar | Melih Cevdet Anday
1. koşu Kör bir ozan anlattı bunları, Atların da ruhu vardı Troya önünde, Ta Hades'ten duyulurdu kişnemeleri, Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir, Köpeği deliye çevirirdi. Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi, Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan. O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı İlk ödülü Akhileus götürürdü
Evdeki büyük, ışıklı radyodan gelen o müzik, yıllardır hiç duymadığım, kimbilir kaç kez hatırlamaya çalışıp başaramadığım o müzik capcanlı duyuluyor şimdi, birdenbire, nereden çıkıp geldiyse geliyor. Büyük bahçelerden söz eden masallar... Prensesler... Herkesten güzel olan, uzun saçlı, yeşil gözlü, yürüdüğü zaman giysileri hışırdayan genç
Reklam
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
Elimde paket duruyordum. Çetin gitmişti. Baktım da, kızlar öbür üniformalılara (subaylara, bahriyelilere) baktıkları gibi bakmıyorlardı ona, kaçıyorlardı sanki yanından. Oysa ne güzel bir çocuk olmuş bizim oğlumuz, ne yakışıklı bir delikanlı! Metin’i beklerken düşündüm: şehirde bir gürültüdür gidiyordu. Herkes sinirli, sevinçsizdi. Ama bizler, karın örtüsü altında unutulmuş olanlar, haberleri çok geç, yani her şey yaşanıp yatışıp durulduktan sonra alanlar; biraz daha serinkanlı, yıllar ötesinden düşünebiliyoruz. Herkes birinin çocuğudur, en önemlisi bu. Bilirsin benim aklım ermez pek bu konulara. Suphi gibi kesin fikirler yürütemem olaylar üstüne ama o gün düşündüm ister istemez: Bizim evlere kapanarak, vakitsiz çocuk yapıp geçim derdine düşerek harcadığımız, devlet dairelerinde akşamlara kadar boğularak yok edip yitirdiğimiz gençliğimizi; hep bir gün gerçekleşecek ama bir türlü tamamlanamayan bir tasarı halinde kalışımızı (Suphi’yi düşünüyorum); bizim öfkelerimizi, kırgınlıklarımızı, sessiz başkaldırılarımızı (kocanı düşünüyorum), çocuklarımızın böyle hızla, böyle yoğun yaşamalarına nasıl gözyumabiliriz? Nasıl dışardan bakabiliriz? Ufacık hayatlarına koca iki kuşağı gerçekleştirmek gibi korkunç bir görevi sığdırmaya çalışan, sanki eski, sessiz bir filmi seslendiren bu çocuklar ne kadar yaşar bu acıyla? Nasıl dayanır? Canım çok sıkılıyor Müşerref. Sana oğlumun bir resmini de gönderiyorum. Çetin’e gösterirsin.
Sayfa 68 - Elişi Göllerde, Ocak 1971Kitabı okudu
Son zamanlarda içinde bir şey yok olmuştu, eskiden önemsediği bir şey. Kendini aşırı derecede yılgın ve kaybolmuş hissetti. Küçük şehrin görüntüsü dışarıda akıp giderken, kendini yeniden bulması gerektiğini fark etti. Karakterini, tutkusunu yeniden harekete geçirecek bir ateşe ihtiyacı vardı. Aksi hâlde yitip gideceğini düşündü.
Sayfa 197 - Yabancı YayınlarıKitabı okudu
bir daha o kadar derinden yara almamak için hiç kimseye tümüyle güvenemeyecekti.
Reklam
Geri18
89 öğeden 81 ile 89 arasındakiler gösteriliyor.