Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Zihninizi ve kalbinizi zorlayan bir ütopya ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Olmalı ve olamaz kelimeleri çatışma yaşatıyor size. Bir satırda Winston'a hak verirken bir satırda nasıl vaz geçersin diyorsunuz. Kitabın sonunda yaşadığınız şok ise tüm tüylerinizi diken diken ediyor. Mutlaka okunmalı..
Konu güzel, akıcı ama biraz daha iyi işlenebilirdi. İçinde daha fazla şey bulmayı ummuştum :(
Tam bir ütopya ya mı, kesinlikle evet! Cinsiyet üzerinden yapılan karşılaştırmalar, eleştiriler güzeldi. Çok derin bir kitap değil ama farklı bir bakış açısı ile tanışmak için şans verilebilir.
Puanım 3/5 (%65/100)
Bir proje için okumam gerekiyordu kitabı ve daha önce ne yazarı ne de kitabı duymuştum. Genel olarak beğendim, özellikle sonu hoşuma gitti ama beğenmediğim kısımlar da vardı tabi ki. Kitabı kısaca özetleyecek olursam; Kürşat, Çağrı ve Ada adlı üç ana karakter üzerinden anlatılıyor olaylar ve yaşadıkları Büyük Deniz adlı ada
Biraz uzun zaman zaman da karmaşık terimlerde var ama sonuçta bir ekonomi kitabı. Piketty grafiklerle ve örneklerle kitabı anlaşılır ve öğretici hale getirmiş. Makroekonomiye ilgisi olanların kesinlikle okuması gereken bir kitap. Kitabı okuyunca sermaye ve gelirin tarihsel gelişiminden ele alarak eşitsizliklerin hep var olduğunu zaman zaman artma azalma durumlarında olduğunu görüyoruz. Piketty bu eşitsizliklerden tamamen kurtulunmasını istesede bunun gerçekleşmesinin ütopya kadar zor olduğunu ama en azından olabildiğince azaltmak gerektiğini düşünmektedir. Bunun içinde yapılması gereken tezlerini sunmuştur. Bunlar artan oranlı vergi sistemi, küresel servet vergisi alınmasıdır. En zengin %1in dünya servetinin %20-30una, en zengin %10 un %70-80ine sahipken geriye kalan %90lık kesimin %20-30 u paylaşmaya çalışması hiç adil değildir. Hele en fakir %50 lik kesime kalan servet sadece %5 tir. Yani düşünün dünyanın yarısı hayatları boyunca çalışıyorlar ve hiçbir şeye sahip olamıyorlar. Ama en zenginler hiç çalışmasına gerek kalmadan giderek daha çok gelire ve daha çok servete sahip oluyorlar. Bu sistem iklim krizinden insanlığın çektiği acılara, açlıklara, adaletsizliklere, anarşi ve savaşlara neden olduğu için küresel olarak bir çözüm bulunması gerektiğini söylüyor. Bende yazarın düşüncelerine katılıyorum ama bu en zengin insanlar Piketty’ nin tezlerinin uygulanmasına izin vermiyecek kadar uyanık, bencil, eğitimli ve maalesef güçlüler. O yüzden bunun maalesef zor kullanılarak yapılması gerekeceğini düşünüyorum.
Eflatun, (d. M.Ö. 427-ö. M.Ö. 347) çok önemli bir antik Yunan filozofu. Hayatını geçirdiği Atina’daki ünlü akademiyi kurdu. Asıl adı Aristokles’di. Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.
Eflatun (Platon) Devlet kitabına doğruluk kavramını tartışarak başlamıştır.
Doğruluk, hem adalet anlamına geldiği için, hem de ahlakın temel terimlerinden biri olduğundan önemlidir. Sofistlerin iddia ettiği “Doğruluk güçlünün işine gelendir.” tanımı, adaleti ve ahlakı ortadan kaldıracak bir yaklaşım olarak görülmektedir. Eflatun, bu tanımın geçerli olmadığını çeşitli şekillerde göstermeye çalışmıştır.
Genel olarak Devlet’e bakıldığında, Eflatun’un, Atina’nın içinde bulunduğu sorunlardan kurtulmasının peşinde olduğu görülür. Bu bağlamda toplumun nasıl ortaya çıktığını, insanın temel ihtiyaçlarından hareketle temellendirmiştir. Mesleklerden hareketle toplumsal ihtiyaçları ele alma ve toplum olabilmenin şartlarını amaçlamıştır.
Devlet, şahsen benim başarılı bulduğum bir ütopyaydı. Ben kendim de zihnimde ütopya kurmayı severim be dolayısıyla kurulan ütopyaları okumayı/izlemeyi vs. severim. Beğendim kısacası eseri. Benim gibi olan tüm arkadaşlara tavsiyemdir Devlet.
#otomatikportakal
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum...
“Orang” kelimesinin Malezya’da“canlı” anlamına gelmesi bu “portakal” kelimesinin şiddet ile
Ailenin ortadan kalktığı, fabrikalarda insan yavrusu üretilen bir ütopya. Burada her ne kadar aile yok edilse de insanları yalnızlığa sevk etmiyorlar ve yalnız yapılan etkinlikleri tasvip etmiyorlar. Elalem ne der baskısı da kitap da yer yer var. İnsanlar fabrikalarda dünyaya getirilirken ve yetiştirilirken onlara hep devletin işleyişi telkin ediliyor. Bu telkin dışına çıkmaması için yalnız kalınmyor bir nevi uyuşturucu olan Soma veriliyor. Ve tüm bu evrenin kendi içinde bir alternatifi olan Vahşiler var..
Yeni Hayat, Orhan Pamuk / Yapı Kredi Yayınları
17, 221.
Osman, Canan, Mehmet ve Dr. Narin.
"Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti."
Osman, İnşaat Fakültesi'nin kantininde sıra beklerken daha önce görmediği bir kadınla -Canan'la- karşılaşır. Canan'ı baştan aşağı süzerken kadının elinde okumaktan harap hale gelen "Yeni Hayat" ismindeki roman ilgisini çeker. İlk işi Yeni Hayat'ı edinmek olur.
Yeni Hayat, Osman'a düşlemediği ama arzulayabileceği bir hayatın kapılarını aralar. Her cümlesini, her kelimesini bir manifesto edasıyla şiar edinir. Yeni Hayat, Osman'ın yaşadığı toplum içerisinde formel algı ve perspektifleri yıkar, parçalar.
Yeni Hayat öğretisinde müridine yaşanabilecek bir ütopya vadeder. Arayış, öğretinin temel öğesidir. Yeni Hayat'ın vesilesi ile Canan ve Mehmet ile tanışır. Ardından sonu gelmez, belki de hiç gelmeyecek olan bir arayışa çıkar. Ütopyaya ulaşabilmek adına nereye gittiğinin önemini yitirdiği otobüsler ile Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna seyahate çıkar.
Yeni Hayat, konusu itibariyle daha önce rastlamadığım bir özgünlüğe sahip olduğunu söylemem gerekir. Olay örgüsü ve "şiirsel" dili itibariyle de Yeni Hayat'ı pek de beğendiğimi söyleyemem.
Orhan Pamuk'un romanlarının başat karakterinin yaşam dönemlerindeki sıçrayışlarından doğan kopukluktan irrite duymaya başladım. Okuyucu, karakterin gençliğini ve orta yaş halini irdelenmiş bir biçimde tanık olurken, ara döneme dair bilgilerden bi' haber kalıyor.
Yeni Hayat şiirsel bir dile sahip midir? Hayır. Orhan Pamuk'un romanlarına nazaran, Yeni Hayat şiirsel bir dile sahip midir? Evet.
Bu yılın favorilerinden,harika bir kitap okudum.İspanya İç Savaş zamanı,ETA'nın silahlı mücadele ettiği yillarda Bask bölgesinde bir köyde yaşayan,birbiriyle dost iki aile.Kurşunlara yenik düşen bir adam,örgütte gözü kara bir şekilde kendi hayatını hiçe sayarak,büyük bir adanmışlık ile çalışan bir genç...Atılan kurşunla davanın iki ayrı tarafına düşen ailelerin gölgelenen dostluğu...Sonrasında gelişen olaylar iki aile için de hiç kolay değil.
Yazar zamanı bükerek olayları iki ailenin bireylerinin ağzından anlatıyor.Zamanda yapılan git geller okumayı zorlaştırmak yerine daha keyifli l bir hale getiriyor.
Oldukça zengin bir konu yelpazesini okuyucuya sunan eser ,patlayan bombalar,atılan kurşunlar,verilen kayıplar,hastalıklar,evlilikler,ayrılıklar,anne çocuk ilişkileri,aşklar,örgütlü mücadeleler ile daima diri bir anlatımla da okuru büyülüyor.Her bireyin duygusunu,düşüncesini,yaşantısını ve değişimini okuyoruz.Akan zamanla aile üyelerinin fikirlerinde önemli değişiklikler görüyoruz.Atılan bir bombanın,kurşunun,verilen mücadelenin,ülke tarihinin karşıt iki taraf için ifade ettiği anlama bu kadar harika bir kurgu ile tanık olmak çok keyifliydi.Eserde birçok karakter ile empati kurabildim ama Miren'in hiç yumuşamayan kalbinin soğukluğu tüylerimi diken diken etti.Iki aile üzerinden anlatılan her şeyi çok sevdim.Olanaksız bir ütopya ama asla bombaların patlamadığı,kurşunların sıkılmadığı bir dünyaya evrilmemizi dilerim.Kitabı @ipekdadakci önerisi ile keşfetmiştim.Umarım bu müthiş kitap çok daha fazla okunur.
