Özel çıkarların kamu işlerini etkilemesinden daha tehlikeli bir şey olamaz. Hükümetin yasaları kötüye kullanmasından gelecek kötülük, kişisel görüşlerin kaçınılmaz sonucu olarak yasacının ahlakça bozulması yanında hiç kalır. O zaman da devlet özünde bozulduğu için hiçbir yenilik yapılamaz olur. Hükümeti hiçbir zaman kötüye kullanmayan bir halk, bağımsızlığını da kötüye kullanmaz: Kendini her zaman iyi yöneten bir halkın yönetilmeye gereksinimi yoktur.
"Hz. İbrahim, misafiri olmadığı hiçbir gün sofraya oturmazdı. O ikram eder, ikramı bereketlenirdi. Türkçede 'Halil İbrahim bereketi' veya 'Halil İbrahim sofrası' gibi deyimler hep onun sünnetine atıfta bulunur. Yine bir gün sofrasına bir misafir bulmuş, önüne yiyecekleri koyup, 'Buyur, Allah adını anarak başlayıp ye!' demişti. Misafiri Allah'a inanmıyordu; teklifini reddetti: "Hayır, bunu yapmayacağım, çünkü senin Allah'ına inanmıyorum." İbrahim üzüldü; yemesi için Allah'ın adını anmasını şart koştu. Misafir inat etti ve sofraya elini sürmeden kalktı. O gece Allah İbrahim'e rüyasında şöyle buyurdu: 'Ey İbrahim! Ben Benim adımı anmayan, hatta Beni inkar eden bütün kullarıma her gün rızıklarını veriyorum, hiçbir gün nimetimi eksiltmiyorum da sen Benim adımı anmayan birine bir kere olsun tahammül edemedin ve rızkını kestin ha?"
Yeni olan bizi geliştirebilir ancak eskiyi yıktığı için taşların yerinden oynamasına, kartların yeniden dağıtılmasına, kısacası huzurların kaçmasına neden olacaktır.