Düşünün . annesi babası olmayan, parasızlıktan sahip olduğu her şeyi rehinciye bırakan ki bunun amacı da gazetede iş arama ilanı için gerekli parayı bulabilmek olan bir kız. yani hayata tutunmaya çalışan, son derece fakir, bir o kadar uysal ve hepsinden öte onurunu ve gururunu kimseye bırakmayacak kadar mağrur. diğer yanda ise elindeki avcundakine güvenen ordudan atılmış sefil bir subay şimdi bir tüccar, düşkün bir kızdan faydalanmak isteyen hatta. ezik, zavallı, acınası, iğrenç bir herifcioğlu. aslında bu adama da üzülmek, hatta samimiyetine inanmak geliyor içimden. yine de sezgilerim bu adamın sevgiyi haketmeyecek bir insan olduğu yönünde. her neyse işte kahramanımız,(ne kadar kahraman denilebilirse) düşkün durumdaki bu kıza evlenme teklifi ediyor, düşüncesinde şu var. ben onun için kaçırılmayacak bir fırsatım. tabi ki de bana hayır diyemeyecek. öyle de oluyor. çeyizi dahi olmayan bu garip kız hayata tutunmak için bu adamla evlenmeyi kabul ediyor.
e, sonra dediğinizi duyuyorum.
sonrası yok, kız intihar ediyor. adam onu düşünüyor ve öyle bitiyor hikaye.
şimdi böyle yazarak kitabın sonunu söylemiş gibi oldum. ama dostoyevski kitabının önsözünde anlatıyor zaten kitabın nasıl biteceğini. bu kitabı garip yapan şeylerden biri de bu. tamamiyle neler olacağını bilmenize rağmen, yine de öyle olmaması gerektiğine, farklı bir şeyler olmasına ihtiyacınız olduğuna inanıyorsunuz. sonuç olarak her şey olacağını varmıyor, her şey oluyor ve biz oraya varıyoruz.
okumak isteyenlere kıyıda köşede kalmış bu önemli hikayeyi tavsiye ederim.