NUR RİSALELERİ’NE
ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM
(RİSALE-İ NUR’UN İÇYÜZÜ)
ABDULLAH TEKHAFIZOĞLU
Bunun PDFsi var okuyun nur risalesi gerçeğini görün ya da görmeyin bana ne....
Ön Söz.................................................................................................................................................................... 9
Gerçekten bilmediğim için soruyorum. Bugüne kadar hakikat ne demek sorusuna verilen somut bir cevap görmedim. Eğer hakikati vahdet-i vücud temeliyle konuşuyorlarsa onu bilemem. "Tek hakikat Allah'tır, geri kalan her şey onun yansımasıdır gibi" ama ortada böyle de bir durum yok. Gençler hakikati arasın, gençler ruh köküne insin, gençler medeniyet tasavvuru yapsın falan. Biri de çıkıp demiyor ki; "Gençler gidin kim olduğunuzu unutmadan insanlığınızı yaşayın, bakın bahar geldi, bir ormana gidin temiz hava alın, kendinize çadır alın, kamp malzemesi alın. Gidin birine âşık olun. Bir gönlünüz vardı onu hatırlayın."
Mantıku't-Tayr, Hüdhüd'ü kendilerine rehber seçen kuşların Simurg'u bulma macerasını anlatır.Attâr, Mantıku't-Tayr ile temsili bir surette "Vahdet-i Vücud" anlayışını anlatmaktadır.Kuşlar, sâlikler, hakikat yolunun yolcularıdır.Hüdhüd de kılavuzları, yani mürşitleridir.
Soru: Vahdet-i vücud düşüncesi nasıldır? Mevlânâ Celalu'd-Din-i Rumî Hazretleri "Ney"e üfürmüş müdür?Yoksa şimdiki Mevlevilerin yaptıkları uydurma mıdır?
Cevap: Vahdet-i vücud; mâneviyat erbabının, seyr-i sülûk sırasında, taayyün mertebesine geçiş anında çok nuranî bir hâlin gözleri kamaştırması üzerine hiçbir şeyi ve hatta kendi nefsini bile göremeyecek duruma gelmesi üzerine söyledikleri ve tashihe muhtaç bir sözdür. Bu söz mânevî bir sarhoşluğun tesiri ile söylenmiş olduğu için sahibi mazur bulunmaktadır. Ayık olanların bunu sarf etmesi yanlış ve tehlikelidir. Cenâb-ı Hak, vâcibü'l vücud'tur. Kâinat ise mümkinü'l-vücud'tur. Varlığı vacib olan Allah ile, olması ile olmaması müsavi bulunan kâinat nasıl bir olabilir. İmam Rabbânî Hazretleri "Vahdet-i
vücud değil, vahdet-i şühud vardır" diyor. Allah'ın varlığı kâinatla birleşmiş olmamakta, görüşbirliği olmaktadır. Yani o kimse, gözünün kamaşması sebebiyle, Allah'ın varlığından başka birşey kalmamış sanmakta ve görüşteki birliği vücutta birlikmiş gibi his galatına düşmektedir. Elmalılı M. Hamdi Yazır (merhum) Hak Dini Kur'ân Dili adı tefsirinin 8. cildinde ve sûre-i İhlâs'in tefsiri sırasında şöyle demektedir: "Vahdetçilik diye mümkinattan ibaret olan âlemi, vâcibül-vücud görmek isteyen panteistlerin küfr-u ilhadına düşmekten sakınmaldır. Mümkinât vücuda gelmek için illete muhtaçtır. Varlığı kendisinden olmayan şeyler, haddi zatında kendine kalınca yok demektir".
Vahdet-i Vücut felsefesi, yaratılışın amacını “Gizli
bir hazine idim, bilinmeyi istedim” ifadesi üzerine kurgular ve tüm evrenin Allah’ın yansıması olduğunu, bu
nedenle de Yaradan ile yaratılanın aynı kaynaktan oluştuğu şeklinde ifade eder.
Taocu öğreti ile Tasavvuf öğretisi ve özellikle İbn Arabi’nin sistemleştirdiği Vahdet-i Vücud anlayışı arasında dikkat çekici benzerlikler vardır. ‘Tao’ kavramı ile ‘Hakk’ kavramı, ‘Onbin nesne’ (wan wu) ile tasavvufta çokluk için kullanılan ‘kesret’ kavramı, Tao’nun kendini açığa vurması anlamına gelen ‘şeng’ ile tasavvuftaki ‘tecelli’ kavramı gibi pek çok örnek verilebilir.
- "(...)“Gaibi Allah bilir!”, insana nisbetle bir nitelemedir, yoksa Allah için gaib yoktur; bunun gibi, kulun kul olduğunun idrakı ile, “Allah’tan başka her şey bâtıldır!” ölçüsü ve Vahdet-i Vücud hakikati bir arada..."