+Aşk iki kin arasında bir mütarekedir.
-Fakat aşk hayranlıkla başlamıyor mu? Başlangıçta kin yok ki.
+Hayranlık mağlup olmuş bir kıskançlıktır. Yani kıskançlık gıptaya, gıpta hayranlığa yerini verir. Dibinde kin vardır. Gitgide, hayranlığın zaafa uğradığı anlarda bu kin oraya çıkar.
Bu dünyanın tüm mutluluklarının boş ve anlamsız bir yanı olduğu halde; yürekten gelen tüm acılarda gizemli ve kutsal bir derinlik, hatta kimi insanların çektiklerinde meleklerin en büyüklerine özgü bir yücelik vardır.
Sanki kendi nabzınız atmaz olmuş, yerine, tatlı tatlı yüzen geminin sallantısı geçmiştir. Gemiden size geçen bu sallantıyı, gemi denizden alır; deniz de, çözülmez Tanrı sırlarının akışından.
Nükleer soykırım tehlikesi barışçılığı tetikliyor, barışçılık yayılınca savaşlar azalıyor ve ticaret canlanıyor, ticaret de hem barışın kârlılığını hem de savaşın maliyetini arttırıyor. Zamanla bu döngü, savaşa karşı belki de diğerlerinden de daha önemli bir engel yaratıyor. Giderek sıkılaşan uluslararası bağlantılar çoğu ülkenin bağımsızlığını aşındırarak bunlardan herhangi birinin tek başına savaşı başlatma girişiminde bulunması ihtimalini azaltıyor. Çoğu ülke artık geniş çaplı savaşları başlatamıyor çünkü bu kadar bağımsız değil.
Savaş daha az kârlıyken barış ise her zamankinden daha kazançlı. Geleneksel ekonomilerde uzun mesafeli ticaret ve yabancı yatırımları yok gibiydi, bu yüzden de barışı sürdürmek savaşın maliyetinden kaçınmak dışında fayda sağlamıyordu. (...) Modern kapitalist ekonomilerde "uluslararası ticaret" çok önemli hale geldi, bu yüzden de barış kârlılık sağlıyor.
Mississippi Balonu tarihteki en büyük finansal çöküşlerden biridir. Fransa Krallığının finansal sistemi, bu çöküşten sonra hiçbir zaman tam anlamıyla toparlanamadı. Mississippi Şirketinin siyasi bağlantılarını hisse fiyatlarını manipüle etmek için kullanması, insanların Fransız bankacılık sistemine ve Fransız kralının finansal becerilerine olan güvenini sarstı. Bunun bir sonucu olarak da 15. Louis giderek daha zor kredi bulabilir hale geldi. Bu, Fransa'nın denizaşırı imparatorluğunun İngilizlerin eline geçmesinin en önemli nedenlerinden biriydi. İngilizler kolayca ve düşük faizle kredi bulabilirken, Fransızlar zar zor kredi bulabiliyor, bulduklarında da yüksek faiz ödüyorlardı. Artan borçlarını finanse edebilmek için Fransız kralı giderek daha fazla ve yüksek faizli krediler almaya başladı. Nihayet 1780'lerde büyükbabasının ölümünden sonra tahta çıkan 16. Louis, yıllık bütçenin yarısının kredi faizlerine gittiğini ve iflasa doğru koştuklarını fark etti. İstemeyerek de olsa 150 yıldır toplanmayan Fransa parlamentosunu 1789'da krizi çözebilmek amacıyla topladı. Fransız Devrimi de böyle başladı.