Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fulya

Fulya
@venus_juno
Kişiye ne isterse o verilir, istediğin şey eline verilir, ama onu elinde tutamazsın.
Reklam
Boruların öyküsü böylece sürüp gidiyordu. Hakka giden yol boyunca da akışlar ve tıkanışlar vardı. Suyun kaynağı, rahmetin membaını, yani Zat-ı İlahi’yi temsil eder. Suyun kendi membaından gelmesi misali, lütuf ve gufran da ancak O’ndan gelir. Ve memba için okyanus da, damla da birdir. Suların akışı O’nun rahmetini temsil eder. Tıkanış ise fitne, yani bu dünya hayatının tuzakları ve imtihanları demektir. Akış da, tıkanış da, rahmet de, fitne de hep Allahtan’dır. TIKANIŞLARI AŞMAK İSTEYENİN ŞUNLARDAN NASİBİ OLMASI GEREKİR: İman, yakîn, terk-i heva, yakaza, recâ ve a’mâl. Ama illa da AŞK’tan nasipsiz kalmamalıdır. Unutmamalı ki önümüzde hep tıkanışlar olacaktır. O zaman da daha önce bahsettiğimiz gibi, tuunacak tek bir ipimiz var: sabır. Allah’ın rahmeti hepimizin üzerine olsun.
İman, aşk, terk ve dert. İnsanın haram da olsa aşık olması, kalbinde aşktan eser olmaması kadar kötü değildir. Allah, hikmetini, onun dersini çekmeden ayan ermez. Aşktan haber verin bana! Nerde aşkınız..! Mesele aşktan nasibini alabilmektir. Demek ki ne varda aşkta var.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan dünyaya geldiği andan itibaren “Ben” demeyi öğrenmiştir. Ancak aşk insana ‘Ben değil Sen’ demeyi öğretir. Zira hiçbir ruh kendine varlık rengi veremez. Halden ancak aşık anlar. Ancak aşk; hasetten, garazdan ve nefretten azade katıksız bir aşk insanı ebediyete taşıyabilir.
Bilmek ile yapmak ve bilmek ile olmak arasında genelde dağlar kadar mesafe olur. İmam gazali, şarap hakkında malumat sahibi olmakla, onu tatmanın tamamen ayrı şeyler olduğunu söyleyerek bu noktayı oldukça net bir biçimde ortaya koymuştur.
Reklam
“Daha az bilinen husus, bu yeryüzündeki bir insanın en ufak hareketi, henüz keşfedilmemiş galaksilere ait güneş sistemleri içinde kaydedilmektedir.” Der Mevlana bir beyitinde. Ben bunu tercüme ettiğim zaman, kendime bir çimdik attım, acaba rüya mu görüyorum diye ve hemen hatırladım ki bir gün, Fas’ın Fes şehrinde, Oliver Costa de Beauregard ile kahve içiyordum. Kendisi bana şöyle demişti: “Aziz dostum, biliyor musun, biz öncü fizikçiler, eğer bulup keşfettiklerimizi halka söylersek bizi çıldırmış sanırlar. Meselâ siz bir kahve fincanına dokunduğunuzda, Einstein bu hareketin diğer güneş sistemleri tarafından algılandığını ifade eder.” Aynı şeyi Mevlana’nın 13. yyda söylemiş olduğunu hatırlayarak küçük bir şok geçirdim.
Bakın sanat eserleri nasıl ortaya çıkıyor: Bir düşünce (ki bu çoğu zaman bir gençlik düşüncesidir-aşk?) canlı doğar ve dahi insanın içinde ilk başta çekingen ve saklı halde kalır. Bir okuma, hayatta karşılaşılan herhangi bir olay, herhangi bir yazar tarafından laf arasında söylenmiş mutlu bir ifade, kuluçkadaki fikre değerinin ve olası rolünün bilincini kazandırır. O günden itibaren bu fikir herşeyden beslenecektir. Seyahatler, sohbetlerve çeşitli okumaların ona sağlayacağı özümsenebilir unsurları tıkınarak büyüyecek, gelişecektir. Goethe’nin Faust fikrini otuz yıl boyuca içinde gezdirmesi böyle oldu. Fikir bu süre zarfında filizlendi, büyüdü, giderek daha derin noktalara kök saldı ve bir şaheserin hammaddesini teşkil eden besleyici özsuları deneyimden çekti... Ona sıklıkla tekrarlanan özenli bir dikkat göstermemiz gerekir. Onu zihnimizde uzun süre tutmalı ve sıklıkla ona atıfta bulunmalıyız.
Sayfa 46
Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’e vasiyeti şöyledir: “Ey Bahaeddin! Eğer düşmanını sevmek ve onun da seni sevmesini istiyorsan, ona kırk gün boyunca güzel şeyler söyle; senin arkadaşın olacaktır. Çünkü dilden kalbe giden bir yol vardır, tıpkı kalpten dile giden bir yol olduğu gibi.
Bütün mahlukattaki özlemlerin en büyüğü budur ki onlar Ruhlar alemini, “Kalû: Belâ” meclisini özlemektedirler. Böylece Allah’a duyulan ihtiyaç Allah’tan ayrılmış olmaktan kaynaklanıyor. İnsanın değeri, kanıtı, sermayesi Allah’a duyduğu hasret, ihtiyaç ve aşk.
Kaybettiğimiz ilahi hassaslığı yakalamak için, hadîsleri sanki Hz. Muhammed (sav)’in mübarek ağızlarından direk kulağımıza söylenmiş gibi dinlemek gerekir. Kur’ân ayetlerini dinlerken sanki Hz. Cebrail ile mukabelede bulunuyormuşçasına dinlemek gerekir.
Reklam
Mevlana’nın yüceliği karşısında ürpermeye başladım. O denizde neler yoktu ki... Kainatın sırları, insanın iç dünyasının derinliği.. Bu derinlik beni sarhoş ediyordu. Aşkın alevden ummanı beni alıp götürüyordu.
“Güle rengini veren kandır.” derken ne demek istediğini şimdi anlıyordum. Hayatımızdaki güzelliklerin, felaket addettiğimiz bazı başka şeylerin neticesi olduğunu anlatmaya çalışmıştı ben kaz kafalı kulunuza. Kendine acımak, geçmişe yazıklanmak faydasız ve anlamsız bir işti.
Sayfa 131Kitabı okudu
İnsan ölünce hayatının herhangi bir noktasına mı ışınlanıveriyordu böyle?
Sanatçı tabiatı gereği atak, küstah ve kibirlidir; işte bu yüzden çoğunun içindeki ustalığı ile ruhunun tekamülü aynı hızda ilerlemez.
Kitaplar işe yaramaz. İnsanın can yoldaşına ihtiyacı var.
61 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.