Kazakistan bozkırlarını, içinden trenler geçen küçük bir yerleşim bölgesinde gelişen dostluğu, insanın gücünün yetmediği değiştiremediği olaylar karşısındaki çaresizliğini, Sovyetlerin katı ve kuralcı yönetim şekillerini, uzay çağının izdüşümlerini, aşkı, insanlığı, baba oğul ilişkilerini, kuşak çatışmasını, savaşın insan hayatındaki etkisini kapsayan roman okudum.
Okurken camınıza vuran yağmuru, pencereleri titreten rüzgarı, yığılan karın soğuğunu hissettim. Yedigey ve Kazangap'la oturup trenlerden, deve yetiştirmekten, hayatın zorluklarından, hayallerimden bahsedip vodka içmek istedim.
Nayman Ana'da annemden bir şeyler buldum, oğlu belki de bendim. Ki hangimiz annemizi üzmedik ki...
Güzeldi, etkileyici ve iz bırakan bir yolculuktu.
Tam da Nuri Bilge Ceylan'lık bir senaryo da diyebilirim.