Bu arada, onları etkilemek için nafile uğraşıyordum; oysa sevmenin tıpkı masallardaki büyüler gibi bir büyü olduğunu ve büyü kaldırılıncaya kadar hiçbir şey yapılamayacağını tecrübeyle öğrenmiş olmam gerekirdi -tecrübeyle öğrenmek mümkünse eğer.
Bize acı çektiren her insan, bizim kendisine atfettiğimiz tanrısal bir varlığın kısmi bir yansıması ve en alt basamağıdır; ikisini bağdaştırdığımızda bu tanrısal varlığı (Fikri) seyrederken, daha önceki ıstırap, yerini bir anda mutluluğa bırakır. Yaşama sanatı, bize acı çektiren insanları, tanrısal biçimlerine ulaşmamızı sağlayacak bir basamak gibi kullanmak ve böylece hayatımızı mutluluk içinde, tanrısal varlıklarla donatmaktır.
Reklam
Nezih bi topluluk sofradaydı… “Götünün kılıyım” diyen Şafak Sezer, açılımcı akiller Hülya Koçyiğit ve Orhan Gencebay, eşiyle birlikte Ak Saray’ı ziyarete giden Demet Akalın, “Akp’ye oy verdim, hayranım” diyen Acun Ilıcalı, Akp iftarında ezan okuyan Mustafa Ceceli, Tayyip Erdoğan’a “ak yürekler seninle” diye şarkı yapan Doğuş, çakma dombıracı Uğur
“Beden için sağlıklı olan tek şey mutluluktur; ama zihni güçlendirip geliştiren, kederdir.”
Hased ile alçaklık, ikiz kardeş gibi duruyordu! Her şeyi açıkça gören gözler, Allah'ın dikkat çektiği noktaya odaklanmış, O'ndan başkasına dilbeste olmayan diller de yakarışa geçmişti: -Hased ettiğin zaman hasidin şerrinden sana sığınırız, Allah'ım! Hem, insanlık köle pazarına ilk defa arz edilmiyordu ki! Yusuf'u bile Mısır pazarına götürüp üç kuruşa satmışlardı! İnsan bu,yapıyordu ! Ortada hak ve hukukun olmadığı yerde teveccüh edilecek tek kapı, O'ndan(sav)başkası değildi. Hem, mahkeme kurulsa, deliller ortaya serd edilse ve hakim de hükmünü verse bile takan mı vardı? Bak, suç üstü yakalanan Zeliha, bir anda renk değiştirmiş ve atf-ı cürümle dünyanın en masum insanına zift atmıştı! Evet, o gün de hakim vardı; hem delil de açıktı ve verilen hüküm de Zeliha'nın haksızlığını ilan istikametindeydi; ancak sırtını saraya dayamış soytarı bunu takmıyorsa elden ne gelirdi? Yusuf'un çığlığını duyan mı vardı? Üstelik, şirretlikte daha da ileri gidiyor, haklılığını ispat adına tehditler savuruyordu: -Ya dediğimi yaparsın, ya da zindanda ömür çürütürsün! Yusuflara düşen belliydi: -Senin dediğine "Evet" demektense, benim için zindan daha hayırlıdır!
Sayfa 132Kitabı okudu
Uçan Tabut!
O sırada uzun boylu Orhan Selim birden başını eğiyor, çünkü birbirlerine iltifat etmekte olan gölgelerin üstünden bir cisim, neredeyse kafasına çarpacak kadar yakından uçarak geçiyor. Rüzgârından Orhan Selim’in dağınık sarı saçları dalgalanıyor. Bir tabut bu; uçan bir tabut. Ayasofya’dan Sultanahmet’e doğru yükselerek gidiyor; camilerin
Sayfa 267 - Edebi ve ebedi gölgelere dair - Ya Vedûd SultanKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.