Nâzım Hikmet, kendi sanatı üstüne konuşmayı sevmez. Kitapları için önsözü bile ona zor yazdırırlar. Seçme Yazılar kitabı, önsözü yazılmadığı için aylarca basılmayı bekler. Yayıncının israrına dayanmaz ve yazar sonunda. Bu tavrının nedenini şöyle açıklar: "Kitap ortada. Okuyucunun da aklına, fikrine güveniyorum. Zaten güvenmesem, kitabımı okusun diye önüne sürmezdim. Öyleyse, önsöze, hele benim yazacağım önsöze ne lüzum var? Ben sanatı şöyle anlarım, böyle anlarım demekteki mânâ ne? Sanat görüşüm, bu görüşün nasıl geliştiği, ne gibi değişmeler geçirdiği, hele böyle bir Seçme Yazılar kitabımı okuyan için belli olmuyorsa, ne yapsam faydasız. Benim önsözüm de, kitabı düzenleyenin sonsözü de faydasız. Ama işte, bütün bu söylediklerime bakmaksızın, önsözü yine de yazıyorum... Niçin? Çünkü ne yapmak istemişim de, ne yapabilmişim, hasretim neymiş de, bunun ne kadarını gerçekleştirebilmişim, belli olsun istiyorum. Yani ben sanat görüşümü, ne yapmak istediğimi, hasretimi okuyucuya söyleyeceğim. O bakacak, yaptıklarımı, yapabildiklerimi okuyacak, ölçecek. Ayrılık varsa görecek. Elbet de var. Hasretimiz gerçekleştirebildiğimizden çok ilerde, çok büyük. Ayrılık var, ama aykırılık, zıtlık yok. Ben sanat görüşüme aykırı tek satır yazmadım, yazmamaya çalıştım."