“Mehmed Sabahaddin”, Prens Sabahaddin, Türk siyasetçi ve düşünür. Babası Gürcü Halil Rıfat Paşa'nın oğlu, Osmanlı Adliye nazırlarından Mahmud Celaleddin Paşa, annesi Sultan Abdülmecid'in kızı, Sultan Abdülhamid'in kız kardeşi, Seniha Sultan'dır.
sosyoloji sayesinde de sosyal yaşamın en karışık ve en karanlık sorunlarını aydınlatarak ve açıklayarak gelecek yolculuğunu öylece emniyete almak mümkün !
“ Sosyal sorunlara dair bugün bizde de birçok makaleler ve bazı eserler yayınlanmaya başlandıysa da bunların hiçbirinde sosyolojiye hak ettiği yerin verilmediğini görüyoruz. “
Batı uygarlığını doğuran yapı ; özel hayatı, yönetim hayatının, devletin koruyuculuğu, gözcülüğü ve baskısı altında bulunduran "bütüncü" akımın değil, tersine, yönetim hayatını, özel hayatın gözcülüğü altında bulunduran "bireyci" akımın ürünüdür."
Sefilin "düşmanı" dengi değil idealidir. O sebeple kahvehane politik çözümlemelerinde son tahlil hep Amerika'yı elde eder. Sefaletin en büyük tesellisidir; sefile kendisini mühim hissettirecek kudrette bir düşmanın onurlandıran "husumeti". O sebeple katlanılmaz sefaletlerimizi, ulaşılmaz düşmanlarımızın üstün çabaları ile izah edip bir çay daha demleyelim.
Sabahattin Ali 'nin babası Yüzbaşı Ali Selâhattin Bey, arkadaşı ve Türk siyasi tarihinin ilk muhalefet partisi olan Osmanlı Ahrâr Fırkası’nın kurucusu olan
Prens Sabahattin 'in ismini, 1907’de doğan ilk oğluna vermişti. Sabahattin Ali katledildiği 1948 yılında Prens Sabahattin de İsviçre'de ölmüştür. Ne ilginç, iki adaş aynı senenin hemen hemen aynı aylarında ölmüşlerdi.
Düşünüyorum da benim Prens olarak doğmam lazımdı. Babası ölünce taht işlerine bulaşmayan al abi taht senin kıçının olsun bana karışmayın yeter deyip ömrünün geri kalanını zevk, sefa içinde gezip tozup harcamalıydım. Ama ben nerdeyim 21.yy'da bu da yetmezmiş gibi bir de Muş'ta.
Sosyoloji okumaları için bilinmesi gereken kategorisinde yer aldığı için okuduğum bir kitap olmasının da ötesinde liberalizm öncülerinden diyebileceğimiz bir isim Prens Sabahaddin(Kendini böyle nitelendirmesi de tanınırlığına katkı sunmuş).
Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? Bir parti tüzüğü algılamasına itebilecek bir kapsamlı değerlendirme ve çözüm önerileri sunmakta. Toplum sorunumuz kamucu(merkeziyetçi) olmamız ve tünelden çıkışımızın teşebbüs-i şahsiyle Adem-i Merkeziyetçi bir yapıya bürünmemizle mümkün olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Katılıyorum diyebilirim,günümüz Türkçesine tam anlamıyla çevirisi yapılırsa okunmasının ve anlaşılmasının mümkünlüğünün artacağına şüphem yok.
Gökalp’i ve merkeziyetçi tutumu zihnimizde kıyas imkanı sunması yönüyle de okunmaya değer görüyorum.
Keyifli okumalar diliyorum
Bu eser Ahmet Zeki İzgör tarafından Prens Sabahaddin'in 4 kitabının birleştirilmesi ile oluşturulmuş. Söz konusu dört kitap:
1)Teşebbüs-i Şahsi ve Tevsi'-i Mezuniyet Hakkında Bir İzah
2) Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Hakkında İkinci Bir İzah
3)İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne Açık Mektuplar
4)Türkiye Nasıl Kurtulabilir ?
Tüm eserinde Prens Sabahattin ideolojisini ve Avrupa'da kaldığı vakitler boyunca edindiği bilgileri Türkiye'de kullanılmasını,ülkenin çıkar ve kurtuluş yolunu çizen izahlar veriyor.
Prens Sabahaddin Bey'in ortak düşmana (2. Abdülhamit) karşı birlikte hareket ettiği İttihat ve Terakki yönetimine, Abdülhamit sonrasında İktidarı ele geçirdikten sonra işlerin (istibdadın) daha kötüye gitmesi sonrasında Türkiye'nin nasıl kurtulması gerektiğinin sosyolojik temellerini beyan ettiği mektuplardan müteşekkil bir eser. Prens sebahattin 10 yıllık düşmana (ttihat ve Terakki Cemiyeti) 15 yıllık dost gibi yaklaşması Türkiye sevdalısı olduğunun alameti, Aynı şeklide 2. Abdülhamit'e yaklaşmamış olması ise samimiyetsizliğinin göstergesidir. Abdülhamit Han'ı bütün kötülüklerin başı görmek ve o gidince herşeyin düzeleceği vehmi, Abdülhamit Han düşünce, ortadan kalkmış lakin daha feci bir istibdatla karşılaşınca sorunun kaynağının Abdülhamit değil Abdülhamit Han'ı o hale getiren cehalet, sefalet ve tembellik ve tüketicilik ve.... olduğunu görmüş ve bunların çaresi için mektuplar yazmıştır. Avrupa'da Batı hayranı olarak yaşamış, ömrünün sonunda inanç emaresi göstermeyen yaşantısı ise fikir takipçilerini derin bir üzüntüye sokmuştur.