Memleketten ayrılırken kapanan ve dört yıl boyunca açılmayan bir bavul var. Of, neler anlatır insana? Bir dolu imge. Misal, yeni hayatla geride bırakılan hayatın kafa kafaya çarpıştığı yerler..uzaklığa, hasrete, sürgün olmanın ruh haline, alışmaya ya da alışamamaya dair bir şeyler?
Yazar böyle tercih etmemiş. Bize bavuldan bahsedip hemen geriye, anılarına gitmiş. Anlatmış bir şeyler. Dinlenmeyecek gibi değil, yani iyi hoş, okunur. Ama bunların hiçbiri başta bahsi geçen bavulun içini doldurmuyor sanki. Sadece anılar bile yeter diye düşünmüş olsa gerek, ama bunlar bir ceketin cebini doldururdu yahu, bavula ne gerek vardı?
Sovyetler’de yaşanan 36 yıl, ilgiyle okunmayı vadediyor. Ama yazar etten sütten uzun uzun bahsedip, etliyle sütlüye dair çok az şey söylüyor. Tadını alamıyorsunuz haliyle.
Bir de bu sadece olaylara odaklanan, yaşananları arka arkaya tespih tanesi gibi dizen anlatımları sevmiyorum ben. Okuyorsunuz okumaya ama..Nasıl tarif etsem..İslam’daki tespih çekmeyi düşünün. Salâvat getirmeden başlamışsınız, Ayetel Kürsi okumayı unutmuşsunuz, ama saatlerce de çekip durmuşsunuz tespihi. Ne kimsenin ruhuna gitmiş yaptığınız, ne sünnet olmuş, ne sevabı var. Tam böyle.
Diyeceğim o ki, eğer bu bir anlatıysa ve siz de Dorlatov’un yaşamına dair okumaya hevesliyseniz bu kitap sizi mutlu eder. Alan razı satan razı. Ama bu eğer otobiyografik özelliği olan bir KURGUysa, okur da bundan fazlasını almayı hak eder. Kendi adıma, ben bu bavulu açıp içinde sadece strafor köpük bulmuş gibiyim.