- Sen hayatında her şey yapmış bir kadınsın. Fakat hiç birine alışamamışsın, hiç birinde ihtisas kazanamamışsın: Evlendin, fakat tam mânasıyla zevce olmadın; sevdin, fakat yekpare bir aşkın olmadı, birçok hâdiseler en büyük ihtirasın billûrunu kırdı; seyahat ettin, fakat sende bir seyyah melekesi teşekkül etmedi; birçok hafiflikler yaptın, barlarda, balolarda, tiyatroların kulis aralarında yaşadın, fakat bir kokot pişkinliği elde edemedin; tercemeler yaptın, fakat bir satır yazı neşretmedin; çocuklara bayılıyorsun, fakat ana olmadın; her emelin, her gayenin büyüklüğünü ve güzelliğini anlıyorsun, fakat hiç bir emelin ve gayen yok; bir çocuk saflığıyla en basit yalanlara inanabilirsin, fakat hiçbir şeye iman etmiyorsun. Birdenbire avucunu ağzıma kapadı: -Sus! dedi, seni Makbet'teki cadılara benzetiyorum. Tüylerim ürperiyor... Zekânın aynasında kendimi korkunç görüyorum. -Ben senin gibi insanlar tanımadım değil. Hatta kadınlardan daha çok. Bunlar bizim memlekette âdeta bir sınıf teşkil ederler. Hem de hepsi asil dediğimiz ailelere mensupturlar. -Sus! Ben yalnız olmak isterdim. -Hiç kimse bir zümreye mensup olmaktan kurtulamaz. Bununla beraber içlerinde en tipik örnek sensin. Çok hızlı gidiyorsun sen. -Bizim sonumuz ne olur? Fakat cesur bir cevabımdan o kadar ürktü ki hemen gözlerini sımsıkı yumdu: -Söyleme, dedi, haydi, içelim.
Sahteleşmekten korkardı. Ömrünü harflere vermiş biri olarak biliyordu ki yazı, eli kalem tutan herkese, içtenliğin en çabuk sahteleşen şey olduğunu öğretir.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Senebesene yanlış hayaller, yanlış erkekler, yanlış ilişkilerle yıpranmış; babasız büyümenin kırgınlığını hala atlatamamış; sevgilileriyle kanlı bıçaklı olmuş, kalp kırmış ve kalbi kırılmış; el âlemin ne dediğini gereğinden fazla ciddiye alan, hâlâ tam olarak kendini tanıyamayan; Allah ya kendisini sevmezse, görmezse, esirgemezse diye endişe eden, gene de O’na sitem etmekten geri duramayan; sadece roman yazdığı zaman mutlu ya da tam olabilen; edebiyat dışında geçen her anı soru işaretleri, çelişkiler ve yalpalamalarla örülü; tam olarak neden yazı yazdığını bilmeyen ama yazı yazmazsa yaşayamayacağına inanan; henüz yeterince olmamış-pişmemiş-büyümemiş, layıkıyla “elhamdülillah” dememiş; ha bire düşüp dizlerini kanatan yarı kız çocuğu yarı kadın bir mahlûk görüyorum kendime bakınca. Ama bunu itiraf etmeye dilim varmıyor…
Çiçek açmış kiraz dalları pencereme bakıyor, rüzgar bazen yazı masama onların beyaz taç yapraklarını serpiyor.
Sayfa 103 - Sosyal yayınlarıKitabı okudu
"Elimden her nesneyi almışlardı. Zamanı bilmeyeyim diye saati, yazı yazmayayım diye kalemi, bileklerimi kesmeyeyim diye bıçağı; sigara gibi en ufak bir sakinleştirici bile benden esirgendi. Tek bir söz söylemesine ve tek bir soruyu yanıtlamasına izin verilmeyen gardiyandan başka bir insan yüzü görmedim, bir insan sesi duymadım; göz, kulak bütün duyular sabahtan geceye, geceden sabaha kadar en ufak bir besin almıyordu, insan kendi kendisiyle, kendi bedeniyle ve masa, yatak, pencere, leğen gibi dört-beş dilsiz nesneyle çaresizlik içinde tek başına kalıyordu. Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiç bir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta... Yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla. Bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp durdu. Ama ne kadar soyut görünürse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçbir şeye katlanamaz. İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Aşk
İnsan dünyaya geldiği andan itibaren 'ben' demesini öğrenmiştir; ancak aşktır ki insana 'ben değil, sen' demesini öğretir; zira seven hiçbir ruh kendine varlık rengi veremez.
Sayfa 53 - Sufi Düşünür İnayet HanKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.