Arthur Schopenhauer, 1851’de yayınladığı “Parerga ve Paralipomena: Kısa Felsefi Denemeler” adlı eserinin 396. bölümünün bir kısmında, kirpilerin soğukta kaldığı anlarda karşılaştıkları ikilemi anlatıyor: “Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar.
Evde oluşturulan kütüphaneler hakkında hiç olumlu düşünmüyorum. Son zamanlarda gerek gerçek hayatta gerekse de sosyal medyada gördüğüm ev kütüphaneleri beni aşırı rahatsız etmeye başladı. Ara ara "başvurulmayacak" kitapların, kitaplıkta durmasını artık tıpkı bir ceset gibi görmeye başladım. Okunmaya bırakılmış ya da yıllarca sonra
“El kızının evine mektup gitmez" diyerek yazdığı Mihriban türküsünü gazeteye ilan veren Abdurrahim Karakoç’un sevdiği kızın adı sorulunca “Yazman gurban oluyum, sevda sırrınan olur.” diyen Neşet Ertaş’ın zerafeti ve naifliği neden yetmedi bu dünyaya?
"Bilim, bir bilgi bütünlüğünden çok bir düşünme biçimidir. Amacı Dünya'nın nasıl işlediğini bulmak, olası düzenekleri araştırmak, tüm maddenin yapı taşı olabilecek atomaltı parçacıklardan yaşayan organizmalara, sosyal insan toplumuna
ve oradan da evrenin tamamına değin her şeyin birbiriyle nasıl bağlantılandığını derinlemesine
“El kızının evine mektup gitmez" diyerek yazdığı Mihriban türküsünü gazeteye ilân veren Abdurrahim Karakoç’un; Sevdiği kızın adı sorulunca; “Yazman gurban oluyum, sevda sırrınan olur.” diyen
Neşet Ertaş’ın zarâfeti ve naifliği neden yetmedi bu dünyaya ? 🕊️🌷🌼