Kudüs için ne yapabilirim, diyenlerin muhakkak okuması gereken bir kitap…
Semiha Karahan hocanın bu kıymetli eserine bir çok denemenin sonunda sevgili Hatice’nin hediyesi olarak kavuşmuş oldum. Bu güzel eseri iki farklı okuma grubuyla değerlendireceğiz nasipse. Lakin öncesinde kitaba henüz ulaşamayan ve okuyamayanlar için son bölümünü sizlerle
Vakti zamanında Meksika'daki yerliler ve dahi Hristiyanlık öncesi dönemdeki Slav kökenli atalarımız, yemek için öldürdükleri yabanıl hayvanlardan ve kuşlardan
af dilermiş. Eski Mısır'da hayvanların insanlardan şikayetçi olma hakkı varmış. Piramitlerde günümüze ulaşan papirüslerden birinde şöyle yazar: "Hiçbir boğa N.'den şikayetçi olmamıştır." Ölüler alemine doğru yola çıkmadan evvel Mısırlılar, içinde şu ifadelerin yer aldığı bir dua edermiş:
"Hiçbir canlıya zarar vermedim. Hiçbir hayvanın önünden tahılını ya da samanını almadım."
Az kalsın unutuyordum, yemek sonunda bir duam vardır ki, sofra duası namıyla meşhurdur. Şükür vesilesidir, bereketi artırır.
Hazreti Allah, sofranıza Halil İbrahim bereketi versin. Amin
"Ama biz..."
"Biz diye bir şey yok. Yemek duası ailemizi çoktan terk eden bir aile geleneği. Tanrı'yla bir anlaşma yaptık. O beni dinlemekten vazgeçince ben de konuşmaktan vazgeçtim."
Ruhumuzda Özgürlük Var
Sarih bir mesele var ortada
Kazanmak için tesanüt eden bir halk var
Metanet olduğu kadar bu halkın umudu var
On dokuz Mayıs günü Samsun’da
Denizlerde okyanus gözlü bir adam var
Güneş en tepede efruze bir ışık saçıyor etrafa
Esmane ne güzel bugün nur dağıtıyor adeta
O gözler nasıl gözler özgürlük diye