“Eğer aşka yenik düşersem kendimden çok şey kaybedecekmişim gibi hissederdim.Zaten çok şey kaybetmişken daha fazlasının elimden kayıp gitmesine dayanamayacağımı bilirdim.”
VI
gitti...kanatları yüreğimdeydi
kalan
elimde minyatür bir kuş şimdi
yitirdim o aşkın kimliğini
h ü k ü m s ü z d ü r
/adı nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!/
Sayfa 47 - Doruk Yayınları, 2.Basım, Şubat 1996Kitabı okudu
"...Eğer aşka yenik düşersem kemdimden çok şey kaybedecekmişim gibi hissederdim.Zaten çok şey kaybetmişken daha fazlasının elimden kayıp gitmesine dayanamayacağımı bilirdim."
Yol boyu sıralanmış söğütlerin, akasyaların, çınarların yanından yürüyorum. Sararmış yapraklar üzerinde, ağacından kopmuş yetim, öksüz yapraklar üzerinde... Ölü anılar üzerinde yürüyorum, yaşanmışlıklarından kopmuş anılar üzerinde. Ağaç nasıl da bırakmış yapraklarını. Belki de yaprak kendini salmış aşağılara.
Ağaç ne hissediyor yerdeki sararmış yapraklarını gördükçe? Hafif bir rüzgâra bile dayanamamış, savrulmuş dalından. Görkemli bir şekilde âdeta gösteriş yapan tüm ağaçlar içine doğru büzülmüş, zamana yenilmiş, sararmış, çürümüş, cansız yapraklarını yere bırakıyor. Dallarına konan küçücük serçe bile yaprağı yere düşürebiliyor. Sanki baharda uyanan, yazın coşan onlar değil. Görkemleriyle, kokularıyla dünyayı fetheden onlar değil. Şimdi yenik bir kahraman gibi, içlerine dönmüşler. Kurumuş yapraklar yolları, mazgalları doldurmuş. Her şey sararıyor...
Sonra yine kuşlar üşüştü gökyüzüne... Bir sevindim , bir sevndim ; gökyüzü binlerce kanattı işte! Ama sen ... Sen orada yenik bir serçe gibi üşüyor muydun?
“sen benim altıncı işimsin. onca ağır yükün altında sana ayırabileceğim ancak yorgunluğumdur. otuz iki yıl kalbimi ve gövdemi silerek kurduğum dünyanın önüne almamı bekleme seni. ne kadar derinden gelirse gelsin, ne kadar yakıcı olursa olsun, görünmez bir boşluğu -o da bir sürelik- dolduracak bir ses için onca yılı hiçleyemem. bu dünyayı
Rüzgârın yorduğu kanatlarıyla duvara çarpan bir serçe gibi yenik düştüğüm, dizlerimin ve dirseklerimin kanadığı zamanlar olsa da vazgeçmiyorum seni beklemekten.
Sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne... Bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! Ama sen... Sen orada yenik bir serçe gibi üşüyor muydun yine?
o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı, sonra da çift çıkardık, kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! o kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı;
insanlar dar yapılmıştı; çıkardık! kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda, avurtlarına çarpan kar taneleri gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi...ve acıyan kanat yerleri erirdi...erirdi...
biz yan yana, yana yana! yana yana!
/o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı/
Eğer aşka yenik düşersem kendimden çok şey kaybetmişim gibi hissederdim.Zaten çok şey kaybetmişim daha fazlasının elimden kayıp gitmesine dayanamayacağımi bilirdim...