Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Yoruldum, patron!
Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?”
"Yol zamanın bir fonksiyonu değildir.
Hız, yolun zamana bölünmüş halidir.
İvme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez.
Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir.
Aksi durum, yolda durmaktır.
Durmak sıkıcıdır.
Yolda durmak, yolda olmak anlamına gelmez.
Yolda durmak, yolda durmak anlamına gelir.
Yolun bittiği yerde durulmaz, ya önce durulur ya durulmaz.
Bazen yolun kenarından renksiz, duru sular akar.
O sularda balık da vardır.
Yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak, diğeri bej olabilir.
Su, aktığı yerin rengine bürünmez ama, sana öyle gelebilir.
Ayrıca yol bitmez.
O, labirentin duvarıdır.”
Gördüğüm ve hissettiğim acılardan yoruldum artik, patron Yağmur altında bir ispinoz gibi yalnız, hep yollarda olmaktan yoruldum. Hiçbir zaman bana eşlik edecek, bana nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve nedenini söyleyecek bir yoldaşım olmadan. Insanların birbirlerine karşı bu kadar kötü olmalarından yoruldum. Yardım etmeye çalışıp da edemediğim bütün o zamanlardan. Karanlıkta olmaktan yoruldum. Asıl da acıdan çok fazla. Eğer sona erdirebilseydim, yapardım. Ama yapamıyorum.
"Yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkarından geliyordu ayak seslerim ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar, ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen gönlüme
'bak' diyordu,
yol almamışsın hiç sen, batmışsın."