Simon ve Sartre.
Mektuplarını, öykülerini okuyunca içimizden biriymiş gibi geliyor. Üniversite yıllarından itibaren başlayan harika bir aşkları var. Aşk anlayışları ve ilişki biçimlerini kendi pratik yaşam dinamiklerimin üzerine kurmam tamamiyle imkansız gibi görünüyor. Onlar kendi ve hatta bizim zamanlarımızın da ötesindeydiler. Sadece kadın değil, erkek bedeni üzerinde de hegemonizmi red ediyorlardı. Aşk var, bir yüze bağlılık yok. Hem güzel, hem korkunç. Hem çekici, hem kahredici. Tutku ve kıskançlık dolu. Hiç evlenmediler. Evliliği red ettiler. Bir birini hem bu kadar ayrıyken, hem birlikteyken tamamlayan çok az kişi vardır. İkisi de Avrupa entelektüel dünyasında otorite. İkisi de politik bir angajman içinde. Kıskançlık var. Mesleki çatışma var. Tecrübe yoğunluğu var. İdeolojileriyle yaşamları arasında paralellik var. Aşk var, tutku var. Var da var. 20. Yüzyılın ve sol jenerasyonun rüya çiftiydiler...