"Keşke kemoyu bir deneseydin, Baba," dedim.
Baba anahtarı cebine soktu, beni yağmurdan kurtarmak için, binanın çizgili tentesinin altına çekti. Sigarayı tutan elini göğsüme dayadı. "Bas! Ben kararımı verdim."
"Peki ya ben, Baba? Ben ne yapacağım?" Gözlerim doldu. Yağmurdan ıslanmış yüzünü bir tiksinti yaladı. Çocukken düştüğüm, dizlerimi paralayıp ağladığım zaman yüzünü kaplayan anlamın aynısıydı. Bu ifadenin nedeni, ağlamamdı; şimdi de öyle. "Yirmi iki yaşındasın, Emir! Koca adam oldun! Sen..." Ağzını açtı, kapadı, bir daha açtı. Söyleyeceklerini kafasında evirip çeviriyordu. Tepemizde, yağmur damlaları çadır bezinden yapılma tenteyi dövüyordu. "Sana ne olacağını soruyorsun, öyle mi? Bunca yıldır bütün çabamın, sana öğretmeye çalıştığım her şeyin tek amacı, seni bu soruyu asla sormayacak biri yapmaktı!"