"şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız / o mahûr beste çalar müjgân'la ben ağlaşırız." Attilâ İlhan'ın kirpikleriyle olan dertleşmesini "müjgân" diyerek anlattığı bu isyan hikâyesini, yıllar sonra herkes bir şarkı olarak dinleyip müjgânı bir kadın sanacaktır.
Acınız idrakinizi saran kabuğun kırılmasıdır. Nasıl meyvenin çekirdeği kırılmak zorundaysa, canevinin güneşin altında durması için, siz de acıyı tanımak zorundasınız.
"Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billâhi!"
Maalesef senin en büyük eksikliğin, sözcükleri hep, salt sözlük anlamlarıyla algılaman. Asla o sözcüklerin arkasında başka ne gibi anlamlar gizli olabileceğini düşünemiyorsun.
son yolcunun adı attilâ ilhan'dı
miyoptu kısa boylu bir adamdı
dostu yoktu yalnızlığı vardı
yazı makinasıyla binmişti
bizimle konuşmaktan çekinmişti
gözlerini görseniz korkardınız
polis'ten kaçıyordu derdiniz
bir cinayet işlemişti derdiniz
halbuki kendinden kaçıyordu
İnsanı asıl yıldıran bu korkunç devamlılık, hayatın bu bitmek tükenmek bilmeyen uzunluğu, yaşadığın sürece unutamamak, unutamamak, unutamamak değil mi?