Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gazeteci Zekeriya Sertel, o günlerde yaşadığı kâbusu anlatıyor: “Memlekette bir terör havası esiyordu. Biz ne rejime düşmandık, ne de doğrudan doğruya günlük politikayla uğraşıyorduk. Onun için bu fırtınanın bize kadar geleceğini sanmıyorduk. İşimize devam ediyorduk. Fakat bir gün akşamüzeri eşimle birlikte beş yaşındaki yavrumuzu alarak Gülhane Parkı’na gitmiştik. Bir ağaç altında yavrumuzu seyrederek konuşmaya dalmıştık. Birden karşımıza bir polis dikildi ve beni Polis Müdürlüğü’nden istediklerini bildirdi. Bu davetin önemini o anda anlamadım. - Peki, dedim, çocuğu eve bırakalım, gelirim. Polis güldü: - Öyle değil efendim, dedi. Şimdi beraber gitmemiz lâzım. O vakit anladım. Terör bana kadar ulaşmıştı. Karımı ve çocuğumu parkta bırakarak polisle birlikte müdürlüğe gittim. Beni derhal bir odaya aldılar. Kapıyı kapadılar. Hiçbir şey sormadılar, hiçbir şey de söylemediler. Niçin tutulmuştum, ne olacaktım, hiçbir şey bilmiyordum. (Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım 1905-1950, Gözlem Yayınları, İstanbul 1977)
Allah ŞAHADETLERİNİ kabul etsin.
MEKANLARI CENNET OLSUN 2015-2016-2017 YILI TEMMUZ AYINDAN BERİ 1170 VATAN EVLADI ŞEHADETE ERDİ 1-ŞEHİT POLİS MEMURU BÜNYAMİN TORĞUT 2-ŞEHİT POLİS MEMURU OKAN ACAR 3-ŞEHİT POLİS MEMURU FEYYAZ YUMUŞAK 4-ŞEHİT UZMAN ONBAŞI MÜSELLİM ÜNAL 5-ŞEHİT ASTSUBAY MEHMET YALÇIN NANE 6-ŞEHİT POLİS MEMURU TANSU AYDIN 7-ŞEHİT ASTSUBAY İSMAİL YAVUZ 8-ŞEHİT UZMAN
Reklam
Vay, vay, vayy..
Gürcü Lokantası'nda öğle yemeğini yedikten sonra saat onaltida Ehrenburg'un evine gittik. Beş kişiydik Zekeriya Sertel, Babayev, tercümanım Svetlana, Yaşar Kemal ve ben. Biz kapıdan girerken Sartre'la, Simone de Beauvoir kalkmışlar, çıkmak üzereydiler. Evin girişinde tanıştırıldık. Türk yazarları Yaşar Kemal, Aziz Nesin.
Sayfa 162Kitabı okudu
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Genel Hukuku kürsüsünde doçentken İnönü'ye ve tek parti rejimine karşı sesini yükseltmekten, yazmaktan çekinmedi. Üniversitedeki görevine son verildi, kovuşturmalara uğradı. Vazgeçmedi; Or­ han Veli, Oktay Rifat, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Zekeriya Sertel, Behice Boran gibi isimlere yazdıra­ rak Hür'ü, Zincirli Hürriyet'i çıkardı.
296 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Ömrü yasaklarla geçen bir çınar...
Zekeriya Sertel Selanik'e bağlı bir kasabada doğdu. Babası kasabanın zenginlerinden " ağa " denilebilecek düzeyde bir kişiydi. Küçük yaşta annesi ölünce, iki kardeşiyle birlikte üvey anne zulmüne uğradı. Öyle ki üvey anne elinde iki küçük kardeşi hizmetçi olmuştu. Babası ise özellikle Zekeriya'nın üvey anneyle çatışmasına taraf
Hatırladıklarım
HatırladıklarımZekeriya Sertel · Can Yayınları · 201557 okunma
Gerçek bir aydın: Zekeriya Sertel
"Zekeriya Sertel uzun yaşadı. Türkiye'nin basın ve kültür yaşamına çok büyük katkıları var. O bu ülkeye çok şey verdi, fikir verdi, gazete verdi, dergi verdi, ansiklopedi verdi, kitap verdi. "Biz ona ne verdik? "Saldırdık, gazetesini parçaladık, matbaasını yıktık, kendisini sürdük, yurt özlemiyle çeyrek yüzyıl inlettik, canına okumak için elimizden gelen ne varsa yaptık. Şimdi öldü Zekeriya Sertel, hepimiz anısı önünde eğilerek, bizi bağışlamasını dilemeliyiz."
Reklam
İşkenceci faşist polis müdürü!
"Ziya Bey ben sizi ta eskiden tanırım. Kaç yıllardır komünist avı yaparsınız. Kimbilir şimdiye dek kaç kişinin canına kıydınız, evini yıktınız. Komünist avcılığını bir meslek edindiniz. Bunu bir geçim aracı yaptınız. Bari bu süre içinde komünizmin ne olduğunu öğrendiniz mi? Nedir şu bir türlü alıp veremediğiniz komünizm?"
"Uçakta bir kenara oturdum. Düşündüm. Kimler, kimi, kimin memleketinden kovuyorlar? Kimin bu memleket? Hırsızların, kendi çıkarları uğrunda halkı soyanların memleketi midir? Yoksa hayatlarını memleketi ve halkı için vermiş insanların mı?"
Tan matbaasının gericiler tarafından yakılması
4 Aralık 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler, ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar. Görevlerini yapmaya kalkmadılar. Göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makineleri balyozlarla kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler. Ellerine ne geçtiyse yakıp yıktılar. Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle, "Serteller nerede? Naralarıyla bizleri aramaya koyuldular. Amaçlari, bizi çırılçıplak soyup üzerimize kırmızı boya dökmek ve sonra önlerine katıp sokaklarda, işte kızıllar," diye gezdirmekti. Bütün bunlar polisin gözü önünde oluyordu. Göstericiler bizleri bulamayınca vahşi naralarla yollara düştüler. Beyoğlu yakasına geçtiler, orada Sabahattin Ali ile Cami Baykurt'un çıkardığı La Turquie gazetesinin matbaasına gittiler. Orasını da kırıp döktükten sonra vapurla Kadıköy' e geçip bizi evimizde basmaya teşebbüs ettiler
Pertev Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran
Üniversite hocası, özgürce düşünemez, düşündüğünü açıkça söyleyemezdi! Polis devletine göre, bu genç profesörler hadlerini aşmışlardı. Hepsini işle- rinden çıkarıp mahkemeye verdiler. Mahkeme suç görmedi, beraatlerine karar verdi. Ama polis devleti, bu değerli gençleri bir daha üniversiteye sokmadı. Dergilerini de kapattı. Onlara bilim yolunda hayatlarını kazanmak olanağı bırakmadı.
Reklam
Ağa Menderes toprak reformunu ister mi? Toprak doyursun gözünü!
1945 yılının ortalarında, hükümet, yeni havaya uyuyor görünmek için, Meclis'e bir Toprak Kanunu tasarısı getirmişti. Bu tasarı gereğince, devlet elindeki topraklardan başka, büyük toprak sahiplerinin topraklan da parayla köylüye dağıtılacaktı. Bir adam 500 dönümden fazla toprak sahibi ola- mayacak, bu ölçüden aşırı toprağı olanların fazla toprakları kamulaştırılacak ve bedeli 1O yıl taksitle ödenmek üzere köylüye verilecekti. Bu tasari, Meclis'te büyük toprak sahiplerinin protestolarıyla karşılandı. Bunların başında Adnan Menderes vardı. Adnan Menderes'in Aydın bölgesinde Menderes çayı üzerinde 10 bin dönümden fazla toprağı vardı. Bu kanun en çok onu zarara sokacaktı. Bu nedenle Menderes tasarıya karşı Meclis'te büyük bir çıkış yaptı ve uzun bir nutuk söyledi.
Türkiye dün de polis devletiydi, bugün de...
Sabahattin Ali'yi öldürten ve büyük şair Nazım Hikmet'i vatandan uzaklaşmak zorunda bırakan da, bu polis devletidir.
Atatürk'ün Sovyet siyaseti sonradan neden değişti?
Fakat 1938'de Atatürk öldü. Ölüm yatağında çevresindeki arkadaşlarına son sözlerinden biri şu olmuştu: "Sovyetler Birliği'ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Sov- yetler' e yöneltilmiş herhangi bir anlaşmaya girmeyecek ve böyle bir anlaşmaya imza koymayacaksınız." Atatürk ölümünden bir gün önce bu vasiyeti yaptığı zaman başı ucunda bulunanlar arasında o vaktin başbakanı Celal Bayar da vardı. Bu vasiyeti bana celal Bayar'ın kendisi söylemişti. Sonraları bunu o vaktin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras da doğrulamıştı.
Ata'mmm
Atatürk dün de büyüktü, bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır. Biz, uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye ancak onun açtığı yoldan ulaşabiliriz. Özgürlük ve demokrasi savaşına asıl onun ölümünden sonra hız vereceğiz.
Bütün koşullar, onun Doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi. Fakat, asker olmasına rağmen "Benevoknt diktatorship" diye adlandırdıkları biçimde yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu. Bu otorite diktatörlükte olduğu gibi korkuya değil, sevgiye dayanıyordu. Ona bu kuvveti veren şey halkın kendisine sevgiyle bağlı olmasıydı.
586 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.