Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.31
Çiyaye Sor
Çiyaye Sor
@zeytindali
1583 okur puanı
Mart 2016 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Bir ağıtçı kadının hikayesi
Yaşamının son elli yılını ağıt yakarak geçiren bir kadın.
İçindeki üzüntüyü, derdi ağıtlara yoldaş eden, karalar bağlamış bir sevdalı.
Ağıtçı kadın elli yıldır sevdiği Heves Ali'nin (Aşıklar Bayramı kitabındaki baba) gelmesini bekliyor.
Gelmiyor.
Umutsuz bekleyişlerle ömrü yollarda, taziye evlerinde geçiyor.
Gelmeyen Heves Ali'sinin ağıdını
Adını bir Ardahan türküsünden alan Kuşlar Yasına Gider, Hasan Ali Toptaş'ın merak ettiğim eserleri arasındaydı.
Daha önce okuduğum Uykuların Doğusu kitabından çok farklıydı.Ben zamanda ve bilinçte aşırı geçişler beklerken çok sade bir romanla karşılaştım.
Eser konu itibariyle güzel hatta beni şaşırttı diyebilirim.Ben klasik baba-oğul çatışması
Aşk ve Gurur, yazarı Jane Austen'in küçük dünyasından çıkmış bir aşk romanı.
İngiltere'de dönemin kadın yazarları kısıtlı çevrelerinden dolayı aileleri, komşuları, akrabalarıyla yaşadıkları dışında aktaracak bir olay yaşamadıkları için daha çok romantizme bağlı kalmışlar.
Kitapta birçok karakter var.Baş kahramanımız Elizabeth'in ailesi, akrabaları, arkadaş çevresi ve komşularıyla tek tek tanışıyoruz.Ben karakterleri karıştırmamak için yazıyorum, böylelikle karakter karmaşası yaşamadım.
Kahramanımız Elizabeth'in ailesiyle yaşadığı Longburn kasabasına arkadaşıyla birlikte gelen Mr. Darcy ile tanışmasından sonra yaşanan gelgitler ve ailesinin başına gelen çeşitli olaylar anlatılmış.
Kitap bir bütün olarak gayet iyi.Klasik sürükleyici bir aşk romanı...
İyi okumalar...
Okur Takip Önerileri
Nurileşmek
Erdal Öz'ün -Nuri-leşmeyi anlattığı kitabı
Burda herkes Nuri: Sarışın Nuri, Ufaklık Nuri, Yozgatlı Nuri, Gılay Nuri, Efendi Nuri, Terzi Nuri, Mavzer Nuri, Kral Nuri.
Herkes Nuri olmak zorunda, sistem bunu istiyor...
Ne mi var Yaralısın'da?
Ev baskınları, kitap yakmalar, insanlık dışı davranışlar, insanlıktan uzaklaşmış duyarsız insanlar, kan,
Stendhal'ın Kırmızı ve Siyah eseri, Napolyon dönemi sonrasındaki Fransa'da geçer.Fransa'nın o dönemki siyasi durumu, soylularda ve halktaki siyasi karmaşayı özenle okuyuculara aktarıyor.Bu siyasi karmaşa durumu baş kahramanımız Julien Sorel'in ruh halini de etkilemiş görünüyor.
Gerçekte Napolyon hayranlığı olan Julien bunu çevresinden saklamak zorundadır çünkü o dönemde bu suç teşkil ediyor. Bir yanda Katolik kilisesi bir yanda liberal kesimi diğer yanda aristokratlar, burjuvalar, kralcılar varken Julien normal çevresinde de ikiyüzlüyken bu aristokrat çevreye girdikten sonra ikiyüzlü olduğunu iyice saklamak mecburiyetinde oluyor.
Siyasetteki bu kırmızı ve siyahlık aşkta da kendini gösteriyor. Julien iki aşk yaşıyor ve duygusal hayatı da iyice karmaşıklaşıp onlar da kırmızı ve siyah olarak ayrılıyor.
Yükselme hırsı içinde olan Julien roman boyunca çeşitli seçimler yapıyor ve yazar onun dünyasının karmaşıklığını çok net analizlerle yansıtıyor.
Tutkulu bir aşk okurken Fransa'nın genel durumuyla ilgili de bilgi alabileceğiniz bir eser.
İyi okumalar...
Yoldaş kitabını iki bölüme ayırabiliriz.Kahramanımız Pablo'nun Torino'daki hayatı ve Roma'daki hayatı olarak.
Pablo, Torino'da avare bir gençlik yaşıyor.Kendine güveni olmayan, gitar çalan, sevdiği kızı mutlu edebilecek kadar para kazanmak için iş arayan bir genç.Bu bölüm biraz sıkıcı fakat Roma'ya gittikten sonra Pablo'nun hayata bakış açısı değişiyor, asıl serüven orda başlıyor diyebiliriz.
Pablo, Roma'da dönemin fasizmini, lider Mussolini'yi tanıyor.Faşizmin İtalya'ya yansımasını gözlemliyor, sorgulamaya başlıyor.
Torino'da başıboş, çevresine karşı kayıtsız olan Pablo düşünen, sistemi sorgulayan birine dönüşüyor.
Dönemin İtalya'sını tanımak isteyenler için uygun bir eser.
İyi okumalar...
Anayurt Oteli, öncelikle çok etkileyici bir kitap. Kitabın başlarında, ortalarında hissettiklerimle sonunda hissettiklerim apayrı şeyler. Kitabı okurken "Off, hiç sevemedim, böyle karakterleri sevmem zaten." dediğim çok oldu ama şimdi "İyi ki okumuşum." diyorum.
Eserdeki baş kahramanımız Zebercet, bir otelde katiplik yapmaktadır.Sessiz sakin, kendi halinde olan bu karakterin psikolojik durumu, takıntıları, geçmişi, umutsuzluğu bilinç akışı yöntemiyle çok detaylı tahlil edilmiş.
Kitapta çok fazla olay yok, olanlar da sarsılmak için gayet yeterli açıkçası.
Sevmeye, sevilmeye, bağlanmaya ihtiyacı olan Zebercet, istediği sevgiyi bulamıyor ve çok da iyi olduğunu savunamayacağımız ruh sağlığı iyice bozuluyor.
Yaptıklarını ne kadar savunmasam da okurken ne kadar kızıp tiksinsem de kitap bitince anlamadığım şekilde Zebercet'e karşı kayıtsız kaldım, kesinlikle herhangi bir öfke kalmadı sadece boşlukta kalmış gibi hissettim.Bu da Yusuf Atılgan'ın ne kadar başarılı bir eser ortaya çıkardığını gösteriyor.
Eserdeki olaylara çok takılmadan, en azından edebi yönünden dolayı bile olsa okunması gerektiğini düşünüyorum.
İyi okumalar...
Düş İşleri Bülteni, Nazlı Eray'ın 1990-1992 yılları arasında Güneş ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdığı köşe yazılarından oluşan eseridir.Nazli Eray köşesine de 'Düş İşleri Bülteni' ismini vermiş.
Fantastik edebiyatın kraliçesi denilen yazar, köşesini düşlerle süslemiş.Kozmik telefonla istediği kişiye bağlanıp ışınlanma cihazıyla istediği kişiyi getirtebiliyor, gelemeyen olursa kendisi ışınlanıyor tabi.
Bazen Londra'da, Paris'te bazen de Karadeniz kıyılarında, Bodrum'da gezintiye çıkarıyor okuyucuları.Köşesine birçok ismi de davet ediyor.Kimler yok ki konukları arasında: Kenan Evren, Galileo, Mozart, Nietzche, Shakespeare, Bertolt Brecht, Stalin, Turgut Özal, DGM başsavcısı Nusret Demiral, İsmail Beşikçi ve daha birçok kişi...
İnsan dışı varlıklarla da görüşüyor Nazli Eray.Kelle paçayla muhabbet ediyor, kadavrayla konuşuyor, pirelerle sohbet ediyor.
Peki Nazli Eray konuklarıyla ne mi konuşuyor?
-Tabi ki ülkenin genel sorunlarını.
Memurların, işçilerin sorunları, yoksulluk, zamlar, kitap toplatılması, hapis cezaları, sağlık sorunları ve daha birçok konu üstünde duruluyor.
Yazarın çok sade ve keyifli bir anlatımı var.Ben okurken çok gülümsedim.
Tavsiye ederim.
İyi okumalar herkese...
Alemdağ'da Var Bir Yılan, Sait Faik Abasıyanık'ın yine çok sakin, hoş, gülümseten hikayelerinden oluşuyor.
Sait Faik'in çok durgun, bir nehrin hafif akışı gibi bir anlatımı var, yavaş yavaş peşinden sürüklüyor.
Hikâyelerindeki kişiler her yerde görebileceğimiz içimizden insanlar, yakın gelmeleri bu yüzden.Çok doğallar, yakın bir arkadaşınızla sohbet ediyormuş gibi bir havaları var.
Kitapta 17 hikaye var.Ben en çok "Hişt, Hişt!, Dülger Balığının Ölümü ve Yılan Uykusu" hikayelerini beğendim.
Herkese keyifli okumalar..
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin ilk kitabı.
Eserde birbirlerini dost gören Rumlarla Türklerin, Lozan Antlaşması'nda alınan mübadele kararı sonucunda birbirlerinden ayrılmaları, vatan bildikleri topraklarından kopmaları sonucunda bomboş kalan bir Ege adasının kaderi anlatılıyor.
Bu güzel adaya Poyraz Musa'nın gelmesiyle başlıyor romanımız.Sonrasında geçmişe dönüşlerle Kafkaslar'a Mezopotamya'ya, Anadolu'ya ziyaretlerde bulunuyoruz. Tabi bu ziyaretler maalesef hoş ziyaretler değil. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı ile yaşanan ölümler, katliamlar, acılar, ayrılıklar fazlasıyla hüzünlendiriyor.
Kitaba ismini veren durum ise tarih boyunca zulüm gören saf, masum Yezidi halkıyla ilgili.
Yani Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana kitabı bir Ege adası aracılığıyla savaşların sebep olduğu acıları, insanlığın yaşadığı kayıpları Yaşar Kemal tadıyla aktarıyor.
Şiddetle tavsiye edilir.
Herkese keyifli okumalar...
Eserde subay olan karakterin katıldığı bir savaş sonucunda ölmesiyle, geride bıraktığı bir yazı çalışması aktarılmış.
Olağanüstü bir gecede yaşadıklarını yazmış olan bu subay, hayata 1-0 önde başlayanlardan. Ailesinden kendisine yüklü bir miras kaldığı için çalışma, çabalama gibi duygulardan yoksun, her istediğini anında elde edebilmiş bir insan olduğu için hayatın zorluklarına dair herhangi bir bilgisi yok.Bir gün yaşadığı bu hayattan zevk almadığını, istediği gibi mutlu bir hayatı olmadığını fark eder ve bir Pazar gününü zengin sosyal çevresinden ayrı geçirmeye karar verir.Tesadüflerin onu götürdüğü yerlere gider ve o günden sonra hayata bakış açısı değişir.Klasik, hep karşılaştığımız bir dönüm noktası yani.
Tabi o olağanüstü gecede neler olduğunu bilmediğimiz için merak duygumuz kamçılanıyor.
Kısa bir eser olduğu için bir solukta bitirilebilir.
İyi okumalar...
Bay Heathcliff, Catherine, Heraton Earshaw, Bayan Dean ve diğerleri
Emile Bronte'nin tek romanı.Ne yazık ki genç yaşta öldüğü için edebiyat dünyasına başka eser bırakamamış.
Eserde delice bir aşkı, nefreti, bağlılığı, korkuyu, tek bir karakterde görmek mümkün.
Kitabı okurken ilk başlarda fazlasıyla karakter karışıklığı yaşadım."Kim kimin neyi oluyor, o onun akrabası mı, o onunla aynı kişi mi?" diye düşünüp dururken neyse ki imdadıma Uğultulu Tepeler'in hizmetlisi Ellen Doen yetişti ve karakterlerin çocukluğundan başladı anlatmaya ve her şey aydınlandı.
Konu itibariyle ilgimi çekmese de kişilerin başlarından geçenler merak uyandırdığı için sıkılmadan sonunu getirebildim.Neyse ki mutlu son oldu da üzülmedim:)
Eserdeki karakterlerin büyük bir çoğunluğu çok bencil.Sevgi, aşk, bağlılık ve buna bağlı olarak intikam, nefret gibi duygular bu karakterlerde o kadar iç içe geçmiş ki bu kişileri salt iyi ya da kötü diye tanimlayabilmek mümkün olmuyor.Burda yazarın başarısını yadsımamak gerekiyor tabi.
Bir bütün olarak çok güzel bir kitap.Tutkulu, saplantılı bir aşkın insana neler yaptırabileceğini anlatıyor.
Herkese keyifli okumalar diliyorum..
Zâniyeler kitabı ana karakter Fitnat Hanım'ın günlüğünden alınmış notlardan oluşuyor. Yalnız Fitnat Hanım'ın günlüğü öyle basit bir günlük değildir.
Eser, I. Dünya Savaşı yıllarında gencecik fidanlar cephede can verirken İstanbul'un yüksek tabakasının her gece zevk ve eğlence âlemleri içinde olduğunu, halkın yoksulluğu ve çaresizliğiyle dalga geçen bu insanların nasıl yozlaşmış bir insan yığınına döndüğünü anlatıyor.
Bu yozlaşmış insanlar arasında kimler kimler yok ki: Nâzırlar, şairler,yazarlar, gazeteciler, zengin iş adamları ve onların aileleri...
Dönemin zengin İstanbullularının gerçek yüzleriyle tanışmak isteyenler okuyabilir.
Keyifli okumalar dilerim...
Jose Saramago, bu eserinde ilk başlarda bildiğimiz olaylardan bahsediyor sonrasında ise bir sürgüne gönderiyor okuyucuları.
İlk insanlar olan Adem ve Havva yaratılıyor, yasak elmayı yedikleri için cennetten kovuluyorlar, oğulları Kabil ve Habil doğuyor ve ilerde Kabil, Habil'i öldürüyor.Bu yüzden Kabil süresiz bir sürgüne gönderiliyor.Bu sürgünde geçmişle gelecek arasında gidip geliyor.
Sürgün sırasında birçok tarihi, dinî olayla ve kişilerle karşılaşıyor:Nuh'un karısı Lilith, İbrahim peygamber ve oğlu İshak, Babil kulesi, Luth kavmi, Sodom ve Gomore, Sina Yarımadası, Akor vadisi, İsrailoğulları, Eyüp peygamber, Nuh peygamber ve tufanı karşılaştıkları arasında.
Verilmek istenen birçok mesaj var tabi.Savaşlarda masum insanların özellikle de çocukların ölmesinin, insanlarda savaşla her şeyi elde edebilme düşüncesinin oluşmasının yanlışlığı aktarılmak istenmiş.
Dinî hassasiyetleri fazla sorguladığı için herkese hitap etmeyecek bir kitap.Bu bilinçle okumayı tercih ederseniz daha iyi olacağı kanaatindeyim.
Herkese iyi okumalar...
Jorge Luis Borges 'bir koleksiyon' dediği bu eseri, külliyatının en kişisel parçası olarak değerlendiriyor.
Borges'in bu kitabında şiir, öykü ve denemeler bir arada bulunuyor.
Yazar, yazdığı metinlerde karmaşık ruh dünyasını, korkularını bazı olağanüstü güçlerle, rüyalarla; bazen felsefi bazen edebi çoğu zaman da iç içe geçirerek aktarıyor.
Borges ile tanışmadıysanız eğer, bu kitabıyla başlayabilirsiniz.
İyi okumalar...
