Koca bir kayıt deposu, büyük bir bilinç, seyir halinde bir izleyendi. O an farkındalık bana şunu fısıldadı: O bendim ancak sadece Ece değildim, Ece ve Ece’nin bile hatırlamadığı her şeydim. Ve Ece bu dünyada rolünü oynayan ama en derininde onun varlığını bilen, varlığını bildiği için de dünyada yaşadığını sandığı deneyimleri yüzeyinde tutan, bazen de rolüne kendini kaptırandı. Hiçbir duygu gerçek anlamda içime işlemiyordu. Çünkü içimde o vardı. Gerçek olan!
Her şeyi gören göz ve kendi gözünden bakan göz! İki gözlemci! Ve her ikisininde bakış açısı farklı. Dışarıdan anıyı gözlemlerken, daha çok izleyen gibiyken,kendi gözümden görmeye başladığım anda anıyı yaşayana dönüşmüştüm.
Bizler bilgiyle doğarken, zamanla nasıl oluyor da bu gerçeği unutabiliyorduk ? Hangi durum ve yaşta perdeler kalınlaşıyor, bizi yolumuzu bulmakta zorlandığımız bir karanlığa sürüklüyordu?
Karla beni mabet okulumun içine götürdü. Büyük bir kütüphane görüyorum. Küçük topluluklar ses çıkarmadan konuşuyorlar… nasalarda. Öyle ağırbaşlı… sıcak… ve çok tanıdık olduğum güvenlik hissi veren bir ortam ki.
Kim yaşamının kalıntıları üzerinde uçup gitmekte olan olan anlamın peşine düştü ? Saçma görünen şeylere katlandı, kaçıkça görünen şeyleri yaşadı ? O en son çılgınca karmaşa içinde bile vahyi ilahi ve Tanrı yakınlığını bulacağı umudunu kim gizlice barındırdı içinde ? Bozkırkurdu
Bedenini severek bağlanma hatasına düşenler ölüme ait şeyleri hissederek ve onlardan acı duyarak karanlıkta dolaştı, fakat bedenin ruhun tabutundan başka bir şey olmadığını kavrayanlar ölümsüzlüğe yükseldi.
Sokrates bedenden önce var olan ruhun bedene girmeden önce bütün bilgiye sahip olduğunu savunur. Ona göre felsefe, gerçek mutluluğa giden yoldur ve iki amacı vardır:
1- Tanrı'yı tefekkür etmek
2- Ruhu maddi bedenden kurtarmak
İki ayrı gözle tek bir manzara görüldüğü gibi Tanrı da dünya da aynı resimde görülemez mi ?
Sessizce bak, usulca bak …
Belki bir aslan dönecek dünya kükrerken, belki de bir şelale yükselecek ateş dökülürken.