Kitap iki zaman arasında zikzak çiziyor: Ablası ile olduğu geçmiş zaman ve başka olayların döndüğü şimdiki zaman. Kitaba direkt şimdiki zamandan başlıyor, ne durumda olduğunu öğreniyorsunuz ancak şöyle bir gerçek var: Şimdiki zamanda bulunduğu evden de ayrılmak zorunda. Bir şimdiyi bir geçmişi okuyorsunuz; kitabın sonundaki final sahnesinden evvelki bölümde de kitabın başındaki sahneye bağlanıyorsunuz. Biraz karışık gibi duruyor ama okumaya başladığınız anda anlıyorsunuz.
Her sayfasında ayrı gerildim, öyle ki sayfa hışırtıları falan rahatsız etmeye başladı. Tempo hiç düşmüyor. Zaten dış dünyada neler olduğunu bilmiyorsunuz çünkü kimse bakma riskini almak istemiyor. Bakan da Allah'a emanet zaten. Ayrı olarak çıksanız bile karakterinizin gözü bağlı olduğu için yine bir şey göremiyorsunuz. Bir de hiçbir sıkıntı yokmuş gibi kadın gerilince siz de geriliyorsunuz. Çünkü hiçbir halt göremiyorsunuz.
Karakterin geçirmiş olduğu değişim ise çok ince işlenmiş. Bir anda ‘evet, artık yeni bir dünyadayız ve hemen buna uyum sağlamalıyız,’ diyen bir karakter değil kesinlikle. Zamana bölünmüş bir değişimi okuyorsunuz. Gittikçe güçlenişini, kendi başına yetmeye çalışmasını. Çocuklarını yetiştirmek için kendisine ne kadar sert bir kabuk ördüğünü. Her şeye rağmen korkusunu bir türlü yenemediğini. Normal olan budur çünkü. Hayatımızın çok uzun bir süresini, gözlerimiz açık, dertsiz tasasız yaşarken bir anda alt üst olması durumunda birçoğumuzun vereceği tepkileri veriyor. Bu da hikâyeyi daha gerçekçi kılıyor.
Yani uzun lafın kısası, gerilim tarzında kitapları seviyorsanız mutlaka okumanız gereken bir kitap.