Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zeliha İbrahim

Sanatın toplum düzenine saldırma anını kollayarak sessiz sessiz çalışırken duyumsattığı ayaklanmayı önlemek için, günün kötü zenginleri, top ve tüfek istiyorlar. Ortaçağ kilisesi, yeryüzünün baskıcı egemenlerine karşı, umarsız insanlara "Tanrı'nın bağış belgesi"ni satarak yanıt verirdi. Bugünün hükümetleri, zenginlerin kaygısını, onlara, jandarma, gardiyan, süngü ve hapisane giderlerini ödeterek yatıştırıyor.
Reklam
Tanrı ölümü, yaşamı cezalandırmak için de, ödüllendirmek için de vermiş değildir. Çünkü ona göre yaşam kutsaldır; işte bunun için mezarın, mutlu olması istenmeyen insanların gönderileceği bir sığınak olması gerektir.
Ama başka bir dönemin sanatçıları olan bizler, neyi betimleyeceğiz? Şimdiki insanlığın ödülünü, ölüm düşüncesinde mi arayacağız? Bunu haksızlığın cezası ve acının karşılığı olarak mı göreceğiz? Hayır, bizi artık ölüm değil, yaşam ilgilendiriyor. Biz mezarın ötesindeki yokluğa da, zorlama bir özveriyle elde edilmiş esenliğe de inanmıyoruz. Verimli olmasını dilediğimiz içindir ki, yaşamın mutlu olmasını istiyoruz. Zenginin ölümüne yoksulun sevinmemesi için, Lazar gübrelikten kurtulmalı. Kimilerinin mutluluğunun suç sayılmaması ve Tanrının ilencine uğramaması için, herkes mutlu olmalıdır. Çiftçi buğdayını ekerken, yaşam denen yapıt için çalıştığını bilmeli; çevresinde ölümün dolaşmasına sevinmemeli. Sonunda ölüm, ne gönencin cezası, ne de acının avuntusu olmalı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
On beşinci yaş günümün evden ayrılmak için en uygun zaman olacağını düşünmüştüm. Daha öncesi erken, sonrası ise geç olabilirdi.
Çifçinin de bir sanatçı olacağı gün gelecektir. Anlatmak yeteneğinden yoksun bile olsa (o zaman bunun önemi pek az olacaktır) güzeli duyumsayabilecektir. Şiirin gizemli sezgisinin onda bir içgüdü ve belirsiz bir düşlem olarak bulunmadığı mı sanılıyor? Bir parça rahatın koruduğu insanlarda, ruhsal ve düşünsel gelişmelerini büyük yıkımların söndüremediği insanlarda, duyumsanan ve değeri bilinen saf mutluluk, ilkel bir durumdadır. Aslında, öteden beri, şairlerin sesleri acının ve yorgunluğun göğsünden yükselmiş olduğuna göre, kol çalışmasının, ruhun görevlerinden ayrı bir şey olduğu nasıl söylenebilir? Kuşkusuz bu ayrılık, olağanüstü bir çalışmanın ve derin bir yoksulluğun sonucudur;ama insan ılımlılıkla ve yararlı olarak çalışırsa, kötü ırgatlardan ve kötü şairlerden başka bir şey kalmayacağı sanılmamalıdır. Şiirin duygusundan soylu hazlar alan bir insan, bütün ömründe tek dize bile yazmamış olsa gene de şairdir.
Reklam
Çaresi olmayan hastalıkta acılar sona erer, İyileşme umuduyla duyulan acı beterini görüp diner. Yas tutmak gelmiş geçmiş yaramazlıklara, Yol açar kısa yoldan yeni mutsuzluklara. Kader alıp götürürse elde tutamadığımızı, Soğukkanlılık alaya alır kaderin zararını. Soyulduğunda gülen, hırsızdan bir şey çalar, Boş yere kederlenen, kendi kendini soyar.
Her insan, her iz’an ve vicdan sahibi, hatta en basit bir hayvan bile bu varlık ve kalabalıklar âleminde ihtiyaçları duyduğu andan itibaren saadeti araştırmaya başlar. Bu değişmesi mümkün olmayan öyle bir kuraldır ki, tabiat kanunlarının içinde her kanun uzaklaşmış olsa bile bu kural herhalde bu geri çekilme kanunundan uzaktır. Hayvanlar aklî kanaatlarıyle belki de çoğu zaman nisbî bir saadet bulurlar. Zira istekleri, zevkleri ve düşünceleri sınırlıdır. Yalnız insan -kâmil insanın müstesna olması şartıyla- araştırdığı, istediği ve arzuladığı saâdetin mahiyetini pek de bilmediği halde, yine de bu meseleye had ve hudut tasavvur etmez. Nice mutlu kimseler vardır ki, bu hırs ve iptilâ yüzünden mutlu olamadığını sanır. Kendi kendine fani hayatını cehenneme çevirir. Zaten en basit ve ilkel insanın, bir insan yavrusunun bile bitmez, tükenmez bir emeli, bir gayesi vardır. İnsan! İşte şu devrede her şeyi tam mânâsıyla anlaşılmışken çözülmeyen muamma! Nedense insan, yaratılışının gereği olarak acayiptir. Birçok şeye sahip olmasına rağmen hırsı gittikçe daha da artar.
Şimdiye kadar, kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun? Ne anladın? Hiç değil mi? İnsanların bilgisi nedir? Bencilliklerimiz ve zevklerimiz ihtiyaç olan sanatlara ait şeylerden ibarettir. Peki ama hak ve hakikata dair ne biliyorlar? Hiç! Aklî denklem ile hakkı itiraf etmek mümkündür. Fakat bilmek, anlamak mümkün mü? Ne konuşalım? Harflerden meydana gelen dizi ile hikmetin esası bilinir mi?
İnsan, dünya malına sahip oldukça birtakım tuhaf kuvvetlere mâlik olmayı ister.
Geri15
85 öğeden 76 ile 85 arasındakiler gösteriliyor.