Peşpeşe çok da zevk alamadığım kitaplarla karşılaşınca “ne yapayım bari Stefan Zweig okuyayım da moralim düzelsin” dedim. O kadar güveniyorum yazdıklarına. Beni hiç hayalkırıklığına uğratmayan yazarlardan Zweig. Kendisini tek eleştirebileceğim nokta kitaplarını ince tutması olur.
Yazarının kim olduğunu bilmeseniz ilettiği duygu yoğunluğundan ötürü bir kadının yazdığına emin olacağınız bir kitap bu. O kadar iyi bir duygu aktarımı.
İsmi R olan bir yazarın kendi doğumgününde
“Sana, beni asla tanımamış olan sana,” diye başlayan mektubu almasıyla başlıyor her şey. Merak içinde kıvranırken kitabın sonuna geliveriyorsunuz. Kızıyorsunuz,üzülüyorsunuz, bazen umutlanıyorsunuz, kadının tüm hislerini yaşıyorsunuz ve sonra karakterlerin ne kadar gerçek olduğunu farkediyorsunuz.
Kitabın sonunda Ahmet Cemal’in sonsözü yer alıyor. Hayat hikayesi romanları aratmayan Zweig’ın psikoloji alanında, Freud öncesinden Freud’a ve ondan sonrasına uzanan çok geniş bir birikime sahip olduğunu öğrenmek ve kitaptaki ana karakterin kimi simgelediğini keşfetmek beni okuduğum tüm Zweig karakterlerini sorgulamaya itti.
Ah bu kadar erken gitmek zorunda mıydın?!