Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Pınar
Pınar
@e_pnr
363 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
152 syf.
·
Puan vermedi
Seray Şahiner'in Antabus kitabından sonra okuduğum 2. Romanı Kul, baştan sona kadar tek bir kişinin iç sesi ile yazılmış bir durum (Kesit) Hikayesidir...
Mercan adında çocuğu olmayan, genç bir kadının hikayesidir bu...
Tam anlamıyla hayattan, tanıdık, samimi ve sürükleyici yazılmış kesitsel bir hikaye...
Mercan apartman merdivenlerini
128 syf.
·
Puan vermedi
Hep derler ya istenirse kitap okumaya, film izlemeye zaman ayrılabilir. Yok olmuyor öyle... Yoğun ve yorucu bir işte çalışıyorsanız eğer, okumaya ve izlemeye ayırdığınız kısıtlı vakitlerde, aşırı yorgunluk nedeniyle istediğiniz verimi de alamıyorsunuz. Öyle oluyor bende. Verim alamayınca da çok üzülüyorum.
Neyse ki az da olsa izinler var.
Suzan
752 syf.
·
Puan vermedi
Vedat Türkali'nin 746 sayfalık dönem kitabı.
Arka planda 1960'lar dönemi anlatılıyor. Genç arkadaşlar o dönem Türkiye'si ile ilgili çokça fikir edinebilirler... Hatta günümüz ile bir takım benzerlikler kurmak dahi mümkün.. Halk ne durumdaydı. Öğrenci eylemleri vs film gibi anlatılmış arka planda... Ama asıl konu Kenan&Günsel
Okur Takip Önerileri
456 syf.
·
Puan vermedi
- Angelopulos'un o çok sevdiğim filminde Aleksandros, Anna'ya, "Yarın ne kadar sürer?" diye soruyor, Anna da "Sonsuzluk ve bir gün kadar" diye cevaplıyordu. Onlardan seneler evvelce Alice, Beyaz Tavşan'a "Sonsuzluk ne kadar sürer?" diye sorduğu ve Beyaz Tavşan da, "Sadece bir saniye" dediği
239 syf.
·
Puan vermedi
Tarihi bir roman Meyyale...
Hukukçu, gazeteci Hıfzı Topuz'un şimdiye kadar sanırım 5-6 kitabını okudum. Hepsi de Meyyale gibi çok akıcı çok öğretici hatta eğlenceli ve sürükleyiciydi.
Meyyale, Hıfzı Topuz'un büyükannesinin annesidir. Kitap Meyyale'nin hayatını anlatırken, Osmanlı'nın son dönemlerini tüm açıklığıyla gözler
!!!!!! Spoiler !!!!!!
Gerçek bir distopya idi benim için. Hatta korkutucu ve ürkütücüydü diyebilirim. Sanırım son 20 yılda yaşadıklarımız ve hissettiklerim de bunda etkili oldu.
Bu nedenle çok zevk alarak okuyamadım 1984 ü. Sanırım kendime eziyet çektirmeyi çok sevmiyorum. Gerçekten inanılmaz içim sıkıldı.
Hele o fare kafesini okurken tüylerim diken diken oldu. Allah'ım olamaz böyle bir şey dedim. Böyle bir işkence olmamalı dedim.
Kitabı bıraktım okumayacaktım devamını... Sonra Winston'un aklına julia geldi
Ama şunu da söylemeliyim ki; kitap çok etkileyici ve gerçekti ki, bana bunları hissettirebildi. O da kitabın inanilmaz güzelliğinden kaynaklaniyor olmalı.
Zihnini aşama aşama silmeleri, istediklerini düşündürtmeden öldürmemeleri; kısaca son bölümün tümü çok ama çok etkileyiciydi.
Odayı kiralayan adam ve O'brien inanilmaz ters köşeydi. Hiç beklemiyordum böyle bir şeyi diyebilirim...
Son söz olarak da kesinlikle okunması zor olsa da mutlaka okunması gereken muhteşem bir distopya....
240 syf.
·
Puan vermedi
Anı türünde bir kitabı anlatacağım sizlere...
Anne Frank'ın Hatıra Defteri.
Nazi zulmü sırasında 13 yaşındaki bir kız çocuğu tarafından yazılan bir günlük.
Anne aslen Almanya doğumlu, 4,5 yaşında iken nazilerin iktidara gelmesi ile Amsterdam'da hayatlarını sürdürmeye devam eden yahudi bir ailenin ikinci kızı.
1942 ye kadar
266 syf.
·
Puan vermedi
Aldous Huxley tarafından 1932'de yayınlanan distopik eser.
Aslında distopik mi ütopik mi olduğu, okuyan kişinin yaşamdan beklentilerine bağlı olarak değişebilir bence... Cesur Yeni Dünya'da sonsuz mutluluk, soma denilen mutluluk veren ve yan etkisi olmayan bir ilaç vardır. En güçlü insanlar diye sayılan 10 kişi vardır. Bu kişiler
·
Puan vermedi
Kabuk/Zeynep Kaçar
Edebiyat öğretmeni bir arkadaşımın tavsiyesiyle okuduğum Zeynep Kaçar'ın ilk romanı “kabuk”u çok beğendim.
Roman bir aileyi üç kuşak kadın üzerinden anlatıyor. Her kadın 1. Tekil şahıs ile konuşuyor. Ilk 50 hatta 70 sayfa çok karışık geldi. Sonra kitabın en arka sayfasına soy ağacı çıkarma fikri geldi aklıma. Herşeyi oraya not aldım ve soy ağacı çıkardım. Zaten sonra karakterler çözülüyor ve kitap sizi öyle içine alıyor ki, bırakmak istemiyorsunuz. Karakterler bizden biri gibi oluyorlar.
Yazarın üslubu çok farklı idi. İkişer ya da en fazla dörder sayfalık anneanne, anne ve kız hikayelerini herkes kendi dilinden anlatıyor hatta hepsinin iç seslerini de duyabiliyoruz. Sanki bir odada oturmuşuz kadın kadına dertleşiyormuşuz dedikodu yapıyormuşuz gibi...
Evet bu kadınların hikayesi. Ama erkeklerin de okurken kadınları hissedecekleri, duygularını çok rahatça anlayabilecekleri insanı yormayan, meraklandıran, yer yer hüzünlendiren, arada gülümseten akıcı bir roman.
Karakterleri anlatım biçiminin karışık olması, noktalama işaretlerinin pek önemsenmemesi gibi bazi kusurları olmasına rağmen tüm güzelliği ile muhteşem bir kitaptı. Herkese tavsiye ediyorum.
656 syf.
9/10 puan verdi
Çok güzel bir romandı. İyi ile kötünün ayırımı, insanların kişilikleri, olaylara verilen tepkiler; kardeş sevgisi, kıskançlık öyle güzel cümlelerle anlatılmış ki... Hayran olmamak mümkün degildi... Çook beğenerek okudum. Herkese tavsiye ediyorum...
286 syf.
·
Puan vermedi
Yine belgesel film tadında Hıfzı Topuz kitabı... sadece fikriyeyi değil dönemi de muhteşem anlatmış. Sanki orada olayların içindeymişim gibi hissettirdi bana...
256 syf.
·
Puan vermedi
İçindeki harika cümleler, kahramanların ruh hâlini bu kadar kusursuzca yazıya dökmek; hele o yıllarda ve o kadar genç yaşlarda...
Mutlaka okunması gereken çok güzel Türk edebiyatı romanlarından...
·
Puan vermedi
Simyacı dışında Paulo Coelho nun okuduğum tek romanı. Kitabı o kadar çok beğendim ki neredeyse her cümlenin altını çizmek istedim (kitap benim olmayınca frenledim kendimi tabii ki )
Paulo Coelho bizlere yine hayatın değerini ve anlamını; yaşamanın güzel olduğunu öyle güzel bir kurguyla anlatmaya kalkmış ki hatta bu yetmemiş deliler arasında normal yaşamı sorgularken; bize arzularımıza, isteklerimize kulak vermemiz gerektiği mesajını da alttan altta vermeyi ihmal etmemiş.
Konuya gelecek olursak, Veronika ölmek ister, ilaç içmeye karar vermiştir. Veronika'nın ölmek isteme sebebi, her gün aynı şeyleri yapması; monotonlaşan hayatı, hayattan beklentisinin olmayışıdır. Gözlerini villete akıl hastanesinde açar. Kendisine kalbinin ilaçlar yüzünden çok zayıf düştüğü ve en geç bir hafta içinde öleceği söylenir. Bu 1 haftalık kalan ömründe daha önce farkında olmadığı şeyleri fark eder, kendi içindeki ama keşfedemediği her kişiliği tanımaya başlar. Ve Veronika yaşamın güzelliklerini anlamaya başlar. Yaşamaktan nasıl zevk alınacağını öğrenir.
Yaşama sevinci, hayatın anlamı, hayatın güzellikleri uzerine oturup uzunca düşünebileceğiniz; benim de çok severek okuduğum kitap...
531 syf.
·
Puan vermedi
H.Bilginer'in muhteşem oyunculuk sergilediği "ŞAHSİYET" dizisi (Hakan Günday'ın senaryosunu yazdığı) ve Onur Saylak'ın yönetip M.Taylan'ın oynadığı "DAHA" filmi (H.Günday'ın 'daha' adlı romanından uyarlanmış) dışında Günday'ın adını daha önce hiç duymamıştım. Film ve diziyi çok beğenince
109 syf.
·
Puan vermedi
Godot'yu Beklerken Samuel Beckett tarafından 1949 yılında Fransızca olarak yazılmış ve ilk olarak 1953'te Paris'te sahnelenen tiyatro eseridir. Öncelikle oyunu izlemediğimi söylemeliyim. Ama karşılaştığım anda fırsat yaratıp izlemek isterim.
Kitabın kahramanları Vladimir ve Estragon, her gün aynı yere gelerek Godot'un gelmesini beklerler. Ancak
128 syf.
·
Puan vermedi
Yaşamın Ucuna Yolculuk okuduğum ilk Tezer Özlü kitabı oldu.
1982 yılında "auf dem spur eines selbsmords" (bir intiharın izinde) adıyla almanca dilinde yayımlanan ve 1983 Marburg Edebiyat ödülünü kazanan kitap, daha sonra 1984 yılında "Yaşamın Ucuna Yolculuk" adıyla dilimizde yayınladı.
Bilinç akışı tekniği ile yazıldığını
105 syf.
·
Puan vermedi
Romandan kısa, öyküden uzun; novella adı verilen edebi türdeki bu kitap Yan Lianke tarafından yazılmış ve dilimize Çinceden Erdem Kurtuldu tarafindan çok başarılı bir şekilde çevrilmiş.
Verdiği duygular bundan bir önce okuduğum Tatar çölü ile kısmen benzeşiyordu ama tabii ki konu tamamen farklıydı.
Kitap; kuraklık nedeniyle köylülerin terk ettiği yerde kalan, sadece 72 yaşında bir köylü, kör bir köpek ve bu iki canlının yaşama tutunmasını sağlayan mısır fîdesi arasında gidip geliyor...
Ama okurken yaşlı adam ve kör köpek arasındaki diyaloglar, sadakat; verilen yaşam savaşı öyle etkileyici, öyle heyecanlıydı ki... Buna karşın bazı sayfalar da bir o kadar tiksindirici idi...
Ama yine de UMUT...
Umut... Ümit edebilmek bence insanda bulunan en güzel duygulardan biri...
Kitap yine durağan bir kitap. Aslında çok kısa. 100 sayfalık bir kitap ama yaşlı adamın yaşadıkları beni öyle etkiledi ve yordu ki ben biraz üzülerek biraz da empati yaparak okuduğum için yavaş okudum...
Hayatta hiç bir zaman umutsuz kalmamamız ve su kaynaklarımızın değerini hiç unutmadan yaşamımızı sürdürmemiz dileğiyle:)
232 syf.
·
Puan vermedi
Tatar çölü genel olarak hayatı, hatta kendi yaşamımızı sorgulatan; durağan, içinde pek bir olay barındırmayan, ama ilginç bir şekilde aynı zamanda akıcı ve okudukça gelecek sayfaları merak ettiren çok farklı bir roman.
Hayatımızın dönüm noktalarında aldığımız kararlar, alışkanlıklar; alışkanlıktan ve monotonluktan kurtulma ya da kurtulamama... İnsanoğlunun zaman içerisinde çevresine, durumlara, bulunduğu her konuma adaptasyonu...
Ve umut... Bir şeyin olmasını ümit ederek yaşamak... Beklemek, beklemek, beklemek...
Kahramanımız yeni mezun teğmen Drogo atandığı çok ücra bir kalede tüm bu duyguları yaşar... Kitap bu duyguları anlattıkça siz de Drogo ile beraber aynı duyguları yaşayıp hayatınıza uyarlarsınız... Artık kendi kalenizden çıkmanız gerektiğini düşünürsünüz...
Benim de bir şekilde işyeri değişikliği arifesinde bu kitaba denk gelmem çok güzel bir tesadüf oldu... Bir çok şeyi sorguladım... Kararımın doğruluğuna bir kez daha inandım...
Kitap herkesin hoşuna gitmeyecek kadar durağan ama öte yandan akıcı da sayılabilecek bir kitap, bu açılardan tam olarak anlamlandıramasam da genel olarak ben beğendim...
Merak edip okuyacak olanlara keyifli okumalar diliyorum....
504 syf.
·
Puan vermedi
Kapak Kızı-Yeşil Peri Gecesi-Osman
AYFER TUNÇ
Evet kitaplar bu sırayla yazılmış, ama hepsini birbirinden bağımsız olarak da okuyabilirsiniz. Ben 'biraz da serde kuralcılık olduğundan' bu sırayla okudum.
KAPAK KIZI; 3 ayrı insanın ve kapak kızı Şebnem'in hikayesi. Bankacı Ersin, radyo programcısı Selda ve garson Bünyamin'in yollarının karlı bir
283 syf.
·
Puan vermedi
Romanı okuyalı biraz oldu ama Oğuz Atay'ın okuduğum ilk romanı olması nedeniyle bu yazıyı paylaşmak istedim.
Kitabı bitirdikten sonra acaba lisenin ya da üniversitenin son yıllarında okumuş olsaydım bir şeyler değişmiş olur muydu dedirten biyografik roman.
Roman Oğuz Atay tarafından kaleme alınmış, kendisi de mühendis olan Oğuz Atay farklı bir tarz ile hocasını anlatmış.
Yer yer mühendislik terimleri, hatta mühendislik konularının araya serpiştirilmiş olmasıyla bazen sıkıldığım ama genel olarak çok beğendiğim, daha önce adını duymadığım, tam bir bilim insanı olan ve insani değerleriyle bende hayranlık uyandıran akademisyen Mustafa İnan'ın hayatı anlatılıyor.
Meslek hayatımda birçok akademisyen insanın arasında bulundum. Mustafa İnan bu insanları öyle güzel tanımış ve anlamış ki... Olması gereken akademisyenlik mertebesini öyle güzel yorumlamış ki kısacık hayatında, hayran olmamak elde değil. Yaşadığı tüm maddi ve manevi sıkıntılar hayret edilecek düzeyde olmuş....
Mutlaka bu platformda hayatına yön vermek üzere olan genç arkadaşlarım vardır. Gerek üniversite seçim kararı, gerekse üniversite sonrası akademisyenlik ya da hayata atılıp mesleğine devam gibi yol ayırımında olan genç arkadaşlarımın bu biyografiyi okumasını isterim.
Arada sıkılsanız da lütfen kitabı bırakmayın özellikle son bölümü çok güzeldi...
Keyifli okumalar olsun :)
360 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın açılışında Nevzat Çelik'in ‘’İtirazın İki Şartı’’ isimli şiirinin ilk üç dizesini okuyoruz..
“Çok olmadığımız kesin
Çok olan tarafta değiliz
Çok olmayacağımız kesin...”
Evet her zaman AZ olduk, bu platformda yazan insanların zaten çoğunlukta olması beklenemez ki… Bu kadar kitap okuyan ve bununla da kalmayıp güzel yorumlar yapan,
250 syf.
·
Puan vermedi
Bir sağlıkçı olarak bu süreci en ince ayrıntısına kadar hissedebildiğimi düşünüyorum. Ancak bu kitap olmasaydı çocukluk hayalini gerçekleştiren; Fransa'ya bilim adına araştırmalar ve çalışmalar yapmaya giden genç bir kadının pandemi sürecine yakalanıp; isteği dışında ülkesine dönüp; 14 gün öğrenci yurdunda karantinada kalması ve bu zaman dilimindeki hislerini asla anlayamazdım.
Evet kitap bunun üzerine kurgulanmış, ama kitap içerisinde psikoloji ile ilgili herşeyi barındırıyor. Öncelikle AŞK, aşk acısı ve bunun izleri, daha sonra yurt dışındaki yaşam deneyimleri, yalnızlık, tek başına da olsa hayatı doya doya yaşamak, mükemmeliyetçilik, kadın olarak yaşama tutunmak, umut, iletişim ve herkesin gözünde bir virüs iken yaşama tutunmak gibi ögeleri barındırıyor.
Yeri geliyor kahramanımızla arkadaş gibi oluyorsunuz yeri geliyor sanki bir psikoterapi içindeymişsiniz gibi hissedebiliyorsunuz...
Elinize, kaleminize, yüreğinize ve emeğinize sağlık sevgili Nihan Özant... Samimi, hayatın içinde başka nice romanlarınızda buluşabilmek ümidiyle...
200 syf.
8/10 puan verdi
Çok güzel, çok eğlenceli, içerisinde sizi bir yerlere alıp götüren; duygulu çok güzel cümlelere sahip fantastik bir aşk romanı.
Stajyer doktor Lauren'ın bir trafik kazası sonucu komaya girmesi, ancak ruhunun bedeninden bağımsız dolaşmasıyla başlayan içinde olağandışı ögeler de barındıran bir aşk hikayesi. Ancak buna karşın hikayenin içinde anı yaşamanın önemi, hayattan alınan zevk, yaşamın kısalığı ve bunun için yapılması gerekenler öyle güzel, öyle duygusal ve gerçekçi anlatılmış ki... zaten kitaba başlayınca elinizden bırakamıyorsunuz. Hatta ben bitmesini istemediğim için çok yavaş ve tadını çıkara çıkara okudum diyebilirim. (Ama her güzel şey gibi bu da bitti) Arada çok güldüğüm mizahi unsurlar da mevcuttu. İnsan hüzünlenirken bir anda gülebiliyor.
Gerçekten büyüklere masal anlatır gibi bir anlatımı var. Aslında masal olacak kadar gerçeklerden uzak değil. Koma ile ilgili bir sürü bilinmeyen şeyler var tıp literatüründe.
Kitaptan uyarlanan Just Like Heaven (Cennet Gibi) adında bir film de var. Ben henüz izlemedim ama sanırım hikayenin ilerleyişi açısından kitap ile film biraz farklı imiş. Hem kitapsever hem sinemasever olarak kitabı okumak bende ağır bastı. Ve kitap bana çok keyif verdi diyebilirim. Sonra merak ederseniz filmini de izlersiniz, ben izleyecem çünkü filmdeki karakterler benim hayalimdeki karakterlerle ne kadar örtüşmekte çok merak ediyorum.
Ayrıca kitabımızın devamı olan 'Sizi Tekrar Görmek' adında bir kitap da varmış.
Çok akıcı, sıkmayan fantastik bir aşk hikayesi olan 'Keşke Gerçek Olsa' yı tüm kitapsever arkadaşlarıma tavsiye ediyorum.
144 syf.
8/10 puan verdi
Öncelikle kitabı okumadan önce yazarın bir hekim arkadaşım olduğunu, kitabın gelirinin covidle mücadele sırasında ölen sağlık çalışanlarının çocuklarına burs olarak verileceğini yazmıştım.
Buraya bir inceleme yazısına benzer, ancak arkadaşıma yazdığım yazıyı paylaşmak istiyorum:
Doktor Libeh (Somalililerin hitabıyla)
İyi ki kitabınızı almışım, iyi ki okumuşum. Çok teşekkür ediyorum. Elinize, kaleminize, emeğinize ve tüm bu anıları bizimle paylaştığınız için yüreğinize sağlık.
Kitabın çok samimi, akıcı, içten bir anlatımı var. Zaten başladınız mı elinizden bırakamıyorsunuz...
Yazarın duyguları direk size geçiyor.
Ne hissettiğini ne yaşadığını öyle güzel anlatıyor ki, bu anlatıma daha önceki yaşanmışlıklar da eklenince kitap sizi tamamen sarıyor sarmalıyor ve içine çekiyor.
Kitapta Somali tarihiyle ilgili de bilgiler bulabiliyorsunuz. Yani hem didaktik, hem mizahi hem de hüzünlü yönü vardı kitabın.
Ben okurken kolay kolay gülmeyen bir insanım; bölüm 14 başta olmak üzere bır çok yerde ev halkı kahkahalarımı duydu. Buna karşın bölüm 18 başta olmak üzere çok hüzünlendiğim, etkileyici bölümler de oldu. Sünnetli kadınlara ve doktor beyin hastasına çok üzüldüm.
Bu ilk kitabınız lütfen devamını da yazınız. Hatta hep yazınız...
Tekrar teşekkür ediyorum; elinize sağlık...
208 syf.
8/10 puan verdi
Öncelikle yeşilçam filmlerindeki kadar sıcak, samimi, duru ve çok naif bir aşk hikâyesi olduğunu belirtmek istiyorum. Kafanız dolu iken kışın soğukta sıcacık evinizde kahvenizi yudumlarken güzel bir aşk filmi izler gibi okuyabilirsiniz kitabı. "Yann ile Gaud"; çok yakışıklı ama fakir balıkçı Yann ile çok güzel ama zengin Gaud'un hikâyesi. Ve buna eklenen muhteşem ötesi betimlemeler...
Kitabı okurken deniz, yosun, tuz ve balık kokusu duyuyorsunuz... Denizi hissediyorsunuz.
Kitapta çok fazla betimleme olmasına rağmen hiç sıkmadı. Dili çok akıcıydı. Zaten bir süre sonra betimlemelere öyle alışıyorsunuz ki ortamı merak etmeye başlıyorsunuz.
Hikâyenin içinde ayrıca "gece yarısı güneşi görebilmek" kuzey denizindeki yaz boyunca batmayan güneş ile bütün kış boyunca hep karanlığın olması Yann tarafından Gaud'a öyle basit öyle güzel anlatılmıştı ki alıntı yapmadan da geçemedim o satırları (sanırım ben de bana bu kadar basit anlatılmasını isterdim )
Ve beni en çok etkileyen bölüm ise "denizle evlenme" oldu.
408 syf.
8/10 puan verdi
"Yeşil Mürekkep" Sabahattin Ali'nin hayatını anlatan biyografik bir roman. İlk defa Osman Balcıgil romanı okuyan birisi olarak ben kitabı beğendim. Akıcı ve çok yalın bir dille yazılmış.
S. Ali'yi çok güzel anlatmış yazar. Şiirlerini, öykülerini, romanlarını hangi şartlarda ve nelerden esinlenerek yazdığını, Türkiye'nin hatta dünyanın içinde bulunduğu dönemi; tarihi ve siyasi ortamı da romanında anlatmış O. Balcıgil. Bunların yanı sıra S. Ali'nin sevecenliğini, neşeli halini, ince ruhunu, kibarlığını, aşka aşık olan muhteşem sanatçı kişiliğini de okuyucuya çok güzel anlatıyor.
Kitap bitince hüzün kaplıyor içinizi. Uzunca bir süre etkisinden kurtulamıyorsunuz.
S. Ali severlere kitabı mutlaka tavsiye ediyorum.
Iyi okumalar.
606 syf.
·
Puan vermedi
Biraz kalın bir kitap. Ama öyle yalın öyle güzel bir anlatımı var ki hiç sıkılmıyorsunuz. İlk defa böyle bir tür okumama rağmen çok zevk alarak okudum. 1940 ları kendi çocuk gözlerinden öyle güzel anlatmış ki. Türkiyeyi, o denemin siyasi ortamını, 2. Dünya savaşını, Ankara 'yı çok güzel anlıyor hatta gözünüzün önünde canlandirabiliyorsunuz... Ellerinize, kaleminize ve yüreğinize sağlık Altan Öymen... Diğer kitaplarınızı da okuyacağım...
432 syf.
·
Puan vermedi
Muhteşem bir otobiyografi. Çok samimi. İçinde dönemsel bilgileri de o kadar güzel veriyor ki... herkesin okuması gereken bir kitap bence. Bittiğinde keşke daha önce okusaymışım dediğim bir kitaptı.
Livaneli'nin birçok kitabını okudum. "Sevdalım Hayat"ı şimdiye kadar okumadığım için gerçekten çok üzgünüm. Kendi hayatını bu kadar içten, samimi ve dürüst bir dille ve Türkiye'nin yakın tarihi ile anlattığını bilseydim asla atlamazdım. Kitabı okurken sanki Livaneli karşımda konuşuyor; Sohbet ediyormuşuz gibi hissettim. Sanki sesini ve kelimelere vurgularını duyuyordum... Ve kitabın sonundaki notum "Bence Türkiye'nin aydın, demokrat, kültürlü ve bütün insanî özellikleri taşıyabilen nadir insanları arasında sayılabilir Livaneli... Keşke onun gibi olabilsek" oldu.
