Yazarın okuduğum ilk kitabı. Öyküye açken karşıma çıktı, iyi ki de çıkmış. Ilk öyküden itibaren okuyucuyu içine aliyor. Sade, duru, abartımı betimlemelerden uzak anlatımı ile tamamen sıradan hayatlardan alınmış yaşam mücadeleri... Belki de bu sadeliği, bizdenliği sayesinde soluksuz bitirmelik bir kitap olmuş. Okurken sanki ben yaşıyormuşum gibi hissettim her öyküyü. Sonuncusu ise muhteşemdi.
Nohut OdaMelisa Kesmez · Sel Yayıncılık · 20186,8bin okunma
119.
" Özlem, son'u en iyi bilen duygudur: özlenen özleyenin yanındayken bile sona ermeyen özlem, gün gelip, özlenenin gidip, bir daha gelmeyeceğini de bilir - o, tam son'u, da, bilir-
Özlem, son'u bilir-
özlem, son'a,erer..."
118.
"Özlemin ölüm ile özel bir ilişkisi de vardır: Bir yandan, kendini en iyi kavramasını sağlayan şeydir ölüm; bir yandan da, en istemediği şey özleyen, ölümü düşününce, kendi durumunu anlar;ama, ölümünü düşününce, hiçbir şey anlamaz olur...
Özlem, ölümü en iyi düşünen;
Ama, hiç düşünmemek isteyendir"
" Çok amaçlı yirminci yüzyıl insanında dürtü var, ama derinlik ve yoğunluk yok. Şunu satın almak, bunu başarmak, yeni bir deneyimden geçmek gibi hedeflerimiz var. Hedef ve amaçlarımız yüzünden, hayatı yaşamak yerine tüketiyoruz. Hayatla yekvücut değiliz artık. "
" Doğa, çatışma içinde ve çatışma sayesinde ahengi sürdurebiliyorsa, biz de anlaşayabiliriz. Kendi kendimize böyle bir borcumuz var. Anlaşmamak suretiyle yalancılıktan kurtulur, özgürleşiriz."
" Yeryüzündeki tüm sefalete, adaletsizliğe ve mutsuzluğa rağmen, kendi kendimizi ve öteki türleri yok ettiğimiz bir dünyada yaşıyor olmamıza rağmen, kurulu düzenle, kitaplarla ve birbirimizle uyuşmayı sürdürürüz. Hep birlikte uyum içinde yaşamaya devam ederiz. Oysa anlaşmanın getirdiği yalancı uyum duygusu, bizi felakete götüren rayları sağlamlaştırır. Yine de anlaşmazlık çıkartarak sevimsiz olmak istemeyiz. Birbirimizle ve yetkililerle uyuşma çabasını sürdürürüz, ta ki, sonunda herkes birbirini boğazlama noktasına gelene dek. Uyuşma, uyuşmazlıkla değil, tam bir kargaşayla sonuçlanır. Ama o ana dek, olumsuz beyanlarda bulunmaya cesaret edemeyiz. Kendi kurduğumuz hapishanelerde kendi kendimizin sansürcüsü oluruz. "
" Çoğumuz, daha bir seçim bile yapmadan önce belli bir tarafın üyesi olup çıkarız. Daha doğrusu, önce birtakım kimlikleri benimseyip, sonra da bunları birer seçimmiş gibi rasyonalize ederiz. Daha doguştan bize yafta gibi 'yapıştırılan' adlarımızla yaşama başlarız. Din, ideoloji, takım taraftarlığı gibi şeyler de, içinde büyüdüğümüz ailenin, toplumsal ve fiziksel çevrenin bir fonksiyonu olarak yakamıza yapıştırılır."