70’ler tutumluluk çağıydı. Kitaplar kıymetliydi. Kitap almak isteyen çocuklara bazı fikirsiz anneler “Bir sürü kitabın var, birini oku işte,” derlerdi. Çaresiz okunurdu. Zaten Pal Sokağı’nın Çocukları’nı bir kere okumak yetmezdi.
Yazarın kitapları kendini okutuyor her zaman fakat röportaj şeklinde yazılmış bu kitap gerçekten çok sıkıcıydı. Dünyaca ünlü rock yıldızlarının hayatlarını okumak 70ler skandalları arasında gezinmeyi hayal ederken mahalle hikayesi gibi bir hikaye okudum o yüzden hayal kırıklığına uğradım.
"...Rin Tin Tin karakterinin hayat felsefesine hayran olmamak mümkün değildi. Stresten uzak, olaylarla alakasız ama bazen çok önemli anlarda sakarlıklarıyla her şeyin akışını değiştiren bir köpecikti."
Onu duymuyormuş gibi düşünmeye devam eden Emre birden güldü. Çünkü aklına büyük sevdaların şairi Karacaoğ- lan’a yakıştırılan bir söz gelmişti. Rivayete göre büyük şair ölürken, “Ben aşkla ilgili ne varsa yazdım; benden sonra gelenler artık anasının bilmem nesine yazsın” demiş. Zehra'nın ısrarına rağmen bu sözü aktarmadı ama onun yerine, “Tamam” dedi, “buldum, söylüyorum: Aşkın isyancı yanıdır bizi bağlayan.” “Amaaan” dedi Zehra yine; “bula bula bunu mu buldun; 70’ler romantizmi; Comandante Che Guevara, devrim, aşk... Güzel ama eski.”
Erol Taş nasıl "Türk sinemasının en iyi kötü adamı" ise, Aliye Rona da "Türk sinemasının en iyi kötü kadını"dır. Yüz hatları ve tavırlarıyla tam bir Osmanlı kadını havası taşıyan bu yeri doldurulamayacak sanatçımız, jübile istediğii halde bu isteği gerçekleşmemiş, hiç hak etmediği biçimde huzurevi köşelerinde vefat etmiştir.