Rabbim! Bana ilim ve hikmet ver; beni sâlihler kullarının arasına ilhak eyle!”
Bana gelecek nesiller arasında doğrulukla ve hayırla anılmayı nasip et!”
Beni, içinde ebedî nimetlerin kaynadığı cennetin vârislerinden kıl!”
İnsanların diriltilecekleri gün beni rezil rüsvâ eyleme!”
Para icat oldu olalı hiçbir zaman herkesin istediğini veya ihtiyaç duyduğunu almasına yetecek kadar olmadı. Yeterince para hiçbir zaman var olamaz.
İnsan hakları ve demokrasi üzerine yapılan tüm o konuşmalarda, dünyadaki servetin %85'inin yalnızca nüfusun onda birinin elinde olmaya devam etmesini önlemek adına hiçbir şey söylenmedi.
Sömürgeciliğin sözde sona erişi, her yıl yüz milyarlarca doların yoksul ülkelerden zengin ülkelere akışını durdurmadı.
ABD'de bile nüfusun beşte dördü tüm servetin hâlâ yalnızca %15'ine sahip; en zengin %1 ise yaklaşık üçte birine.
Sanayileşme, ilk aşamalarında düzenli olarak zengin ettiğinden daha fazla kişiyi fakirleştirdi.
Finans kriteri bakımından Afrika başarısının modeli olan Botswana -yirmi yıl boyunca %7'nin üzerinde ekonomik büyüme kaydetti, gayrisafi milli hasılasını altı katın üzerine çıkardı - nüfusunun yarısı hâlâ günde bir doların altında gelirle yaşıyor.
Daha bile etkileyici bir ekonomik büyümenin ardından Hindistan'ın şehir nüfusunun %55'i 5.5 metrekareden daha küçük bir alanda yaşıyor; bu rakam ABD hapishaneleri için belirlenmiş minimum alana denk.
Atsız, Askerî Tıbbiye'de iken Türkçü yayın ve faaliyetleri takip ediyordu. Bunu "Yeni Mecmua'nın 20 Kasım 1923 tarihli 85. sayısına gönderdiği" okuyucu mektubundan anlıyoruz. Mektupta "Türk Ocaklarının siyasi bir kuruluş olarak uğraşması gereken işlerden söz etmekteydi." (Deliorman 2013: 14). Yücel Hacaloğlu "... 1921-1922 yıllarında, haftalık bir mecmuada 'H. Nihâl' imzası ile, 1923-1924 yıllarında günlük bir gazetede, 'Askerî Tıbbiye öğrencisi H. Nihâl' imzası ile ve yine 1922 ile 1925 yılları arasında, günlük bir gazetede 'H. Nihâl' imzası ile yayınlanan 'Atsızlar başlıklı hikâyesinin birincilik kazandığını öğrendim." diyor' (Hacaloğlu 2013: 12). O yıllarda Atsız henüz 17-20 yaşlarındaydı. Bu yıllarda, hatta belki de lise yıllarından itibaren Ziya Gökalp'ın yazı ve şiirlerini, Ömer Seyfeddin'in hikâyelerini, diğer Türkçü yazar ve şairleri takip ettiğini de söyleyebiliriz. Rıza Nur'un Türk Tarihi'ni Askerî Tıbbiye yıllarında okumuş olmalıdır. 03 Kasım 1944 tarihli duruşmasında "Bizde milliyetçilik aşkını uyandıran onun 12 ciltlik Türk Tarihi olmuştur. Bunları çocukken okumuştuk." (Sançar 2018: 412) diyor. Rıza Nur'un 12 ciltlik eseri 1924-26 yıllarında çıktığına göre Atsız eserleri çıkar çıkmaz okumuş olmalıdır. 19-20 yaşlarında. Artık o sıkı bir Türkçüdür.
1415. Ebû Zer radıyallâhu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bana:
“Allah’ın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah’ın en çok hoşlandığı söz, sübhânallahi ve bi-hamdihî demektir”, buyurdu.
Müslim, Zikir 85.
Belge No: 2019
Askerî Tarih Belgeleri Dergisi sayı:85, s. 109.
Mühür (Redif...
Elli Birinci Alay
İkinci Tortum Taburu)
S.N.
163
Ermenilerin Öteden Beri Ahali-i İslamiye Hakkında Reva Gördükleri Melanetlerden Cüzi Bir Kısmını Müşirdir (Gösterir).
Madde 1: Narman ve Tortum mıntıkalarında 307:310 Seneleri esnasında 60:70 neferden mürekkep (erden
2."Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin."
Hûd sûresi, 85
...
Ölçüyü ve tartıyı noksan yapanlar, hayırlarını boşa gidermiş olurlar. Çünkü bu davranışları ve neticede kazançları haramdır. Haram kazançtan yapılan harcamanın hayır ve iyilik sayılmayacağı ve makbul olmayacağı bilinen bir gerçektir. Haramla iştigal eden, alışverişe hile karıştıran ve böylece insanların haklarına tecavüz edenler, ellerindeki malı mülkü yitirdikten başka, kıyamet gününde de bunun çetin azâbını çekerler. İşte bütün peygamberler, insanlara karşı şefkat ve merhametle dolu oldukları için, toplumlarını ve bütün insanları hem dünyada bir felâketten, hem de âhirette can yakıcı bir azâptan korumak maksadıyla, en açık biçimde uyarmışlar, başlarına gelecek musîbetleri kendilerine haber vermişlerdir.
Əslində, sözlər aldığımız məlumatların sadəcə 15 faizini, yəni çox əhəmiyyətsiz hissəsini təşkil edir. İnsan bədəni, səs tembri, intonasiya, baxışlar bizə daha çox şey deyə bilər. Məlumatın 85 faizini şifahi olmadan əldə edirik.
"Rabbim, beni nimet cennetinin vârislerinden kıl!"
Hz. İbrahim (a.s.) (Şuara, 26/85)
"...bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i imana bir hizmet-i imaniye yapmak için, değil yalnız dünya hayatımı ve fânî makâmatımı, belki -Lüzum olsa ahiret hayatımı ve herkesin aradığı uhrevî bâkî mertebelerini fedâ etmeği; hatta cehennemden bazı biçâre
Çalışma hayatımın Atatürk'ün kurduğu yeni devlette başlaması benim için büyük bir talihti. Savaşlarla yıkılmış, yorulmuş, yoksullaşmış bir ülkede, O'nun yeni bir vatan yaratan ordusunun neferi idim. Maddi olanaklarımız sınırlı, yapma ve başarma isteğimiz sınırsızdı. Destek olanlar, hız verenler, yüreklendirenler vardı. Gizli açık çelmeleyenler, atılımcı ruhu köreltmek isteyenler vardı. Karmakarışık ruh halleri içinde, kafaları, yetişkinlikleri ve yürekleri çok farklı insanlar hep beraber Atatürk'ün Türkiye'sini yaratıyorduk. Ölümünün arkasından yeni bir Dünya Savaşı gelmiş, yeni insan tipleri ortaya çıkmıştı. İnsanları tanıdıkça, hızla değişen yeni ortamlarda onlarla tekrar tekrar karşılaştıkça, insana yansıyan büyük değişimi daha iyi görmek ve anlamak heyecanım artıyordu. Hayatı yapan gerçek unsurun insan olduğunu biliyordum. Yaşam notlarımı tutarken, insanlar üzerindeki bilgimi ayrı notlar haline getirmeye başladım ve son 35 yılda, kendim için onlardan büyük bir hazine meydana getirdim. Şimdi 85 yaşımda, bu gizli servetimi genç insanlara, bugünü ve yarını yaşayacaklara açıyorum. Yirminci yüzyılın sonlarında ve gelecek yüzyılda insanların, toplu yaşamının ve toplu çalışmanın yeni biçimleri içinde bunalmak, yok olmak istemiyorlarsa, insanı öğrenmek zorundadırlar. Benim çağdaşım Alman yazar Erich Maria Remarque'ın ünlü romanı nasıl "İnsanları Seveceksin" diyorsa, ben de çağdaşlarıma "insanları öğreneceksin" demek istiyorum.