Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

nurr

nurr
@AdolfHitlerr
öğrenci.
lise.
İstanbul
üsküdar, 29 Aralık
17 okur puanı
Şubat 2024 tarihinde katıldı
Fakat Türk kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıdır.
Reklam
Çanakkale’de dövüşürken ne asi ne esirdik. Namuslu bir millet gibi dövüştük, öldük, öldürdük.
Neydi bu kader ? Hep yoksulların başına gelen bu felaketler nasıl oluyor da tek bir sözcükle açıklanıp kabulleniliyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayatımızın en güzel yıllarını aldılar elimizden… Onları hiç affetmedim.
Reklam
Satırlar uzadıkça siz yazıyı yazmazsınız artık, yazı sizi yazar.
Kelimeler öyle bir araya toplaşır ki bazen, rüzgarlar doğuran bir ormana dönüşür yazı…
Öyle ya Türk bu. Şeytan bilemez yapacağını.
“… öyle geliyordu ki kin, meydana geliş sebebi yok edilince geçen bir histir. Kin böyle kalbin her atışıyla insan vücudunu tutuşturmaz. Kin, üzerinden zaman geçince zayıflar en azından.
“… susanlara, konuşmayanlara, içine atanlara, konuşmaya takati kalmayanlara, sadece izleyenlere kulak vermeliydi dünya. Belki de bir tek susanların içinden geçenler doğruydu.
Reklam
Gözlerimi yeniden kapamaya çalışınca anladım: İnsan yaşlandıkça yarasına doğru koşarmış.
Çünkü herkesin, içeride veya dışarıda, zamanlı ya da zamansız, yavaş yavaş veya aniden, az yahut çok, dilediği veyahut dilemediği bir biçimde delirme hakkı vardı bu dünyada.
Çünkü bazı insanlar birbirlerini acılarından tanırdı ve yara sarmasını ancak canı yananlar bilirdi.
“Mahzun gönül! Sükut et! Güneş bulutlar arasında da neşr-i envar eder Şikayeti bırak! Senin bahtın da herkesin bahtı gibidir: Her hayatta fırtına saatleri, kederli, mazlum günler olmak gerek!”
Galiba ilerimizde Turan’ı kurmak isterken, gerçekte, arkamızdaki Turan bile bizim değil… Hatta ilk iş, belki de Turan’dan önce Türkiye’yi kurmak ve kazanmak.
Böylece her duyguda, uçsuz bucaksız sezişinin uyandırdığı ekstremler. Ya kendinden tamamen geçiş, yahut kendine tamamen bağlanış. Din veya mutlak dinsizlik. Mutlak ve şikayetsiz itaat, yahut vahşi bir isyan.
Reklam
— Evet, kâbemiz yüce, parlak Turan’dır. Bunda anlaşılmayacak ne var ?
“Mabedimiz Türkocağı, kâbemiz de yüce, parlak, Turan’dır hep, ancak…„
- Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan, Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan…
Hepimiz hem Türk’üz, hem de hepimizin vatanı birdir. Bu vatan, ne Türkiye, ne de Azerbaycan’dır. Bu vatan Turan’dır!..
Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur, Sinem, özüm ateş ile doludur, İnsan olan vatanının kuludur.
Şu önümüzde akan Aras; başı ve sonu Türk ülkesinde olan bir ırmağımızdır. Hazar Denizi Turan’ın bir iç denizidir. Sonra Karadeniz, Marmara doğuda Aral Gölü, Baykal Gölü, hulâsa doğuda ve batıda uzanan ovalar, dağlar, yaylalar hep bizimdir. Şimdi bu ülkeler birer birer kurtulacaktır. Kurtulan yurtlarda yeni Türk devletleri doğacaktır. Sonra bunlar birleşecektir…
Reklam
Biz, hepimiz Türk’üz ve kardeşiz, derdim, memleketlerimiz ise birdir. Adı: Turan… Biz hepimiz Turanlıyız. Turan’ın sınırları geniştir. Sarı denizden, Çin ülkesinden Tuna’ya kadar gider.
Bizim neslimizin vazifesine, hem de asıl vazifesine işte şimdi başladığımıza inanıyordum. Bu vazife, tarihi varlığı artık sona ermiş bir imparatorluğun yerine, temelleri bağdaşık bir milletin tarih birliğine, dil ve dilek birliğine dayanan milli bir varlığın, yani Turan’ın kuruluşu olacaktı…
O zaman her yerde yeni ordular kurulacaktı. Aynı dili konuşan, aynı Tanrı’ya tapan, genç ve kardeş ordular… Yeni devletler, yeni bir kültür hamlesi, hurafelerin, geriliklerin bütün köhne mavi artıklarının birer birer süpürülmesi… İşte büyük Turan böyle doğacaktı…
Şu şanlı, büyük Türkistan! Bütün bu ülkeler, artık bir daha kapanmamak üzere istiklal bayraklarını dalgalandıracaklardı.
“Esir kavmi” kurtaracak, yurtsuz kavmi yurt sahibi edecektik. Ondan sonra hayalimizdeki cennet kapıları ardına kadar açılacaktı: Azerbaycan, Kafkaslar ötesi, Kırgız - Kazak illeri ve nihayet Türkistan…
Artık şunu biliyordum ki, vatan, devlet sınırlarının varabildiği her yerdi. Sınırlarımız nereye varıyorsa, vatanımız orasıydı. Bu sınırlar ise ordumuzun gidebildiği yerlerdi. İmparatorluğun orduları nerede iseler, vatanın sınırları da oradaydı.
Reklam
Kitap. Nasıl diyeyim... İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı. Değil mi? Bir musiki parçası gibi... Her vakit başka başka eserler okuyanlar, iki üç günde bir dostlarını, evlerini, vatanlarını değiştiren insanlara benzemezler mi? Belki bunun için her yerde pek çok kitap çıkıyor, fakat iyileri ne kadar az.