Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayşe A.

Ayşe A.
@Ay_senfonisi
12 okur puanı
Eylül 2023 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Hem zaten geleceği kuran, geçmişe dönük özlemlerimiz değil de nedir?
Reklam
Nasıl her cismin yere düşeceği bir yasaysa, bir işin beklendiği gibi gelişmemesi de bir yasadır.
Yaşam bazen sadece sağ kalmak için gerekli şeyleri elde etmek uğruna girişilen uzun ve bunaltıcı bir didinme olur çıkar. İnsana tuhaf gelen de şudur: yararlı her şeyin bir fiyatı vardır, yanlızca parayla satın alınabilir. Düzen bunun üzerine kuruludur. Oysa insan yaşamınına hiçbir değer biçilmemiştir. Bize bedava verilir, geri alındığında bir şey ödenmez. Peki nedir değeri? Çevrenize şöyle bir bakarsanız, bazen çok düşük bir değer biçildiğini, bazen de hiçbir değer biçilmediğini görürsünüz. Çoğu zaman çalışıp ter döktükten sonra düze çıkamazsanız, ruhunuzun derinliklerinde pek bir değer taşımadığınız duygusu doğar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gönlünün bu kadar süratle ateş almaya hazır olduğunu bilmiyordu.
Reklam
"Öyle" dedi Poyraz. "Kaç geceyi gördük sabah olmamış." "Kaç insan gördük yararlanmamış."
"Üzülme" dedi, "biz insanoğluyuz, doğumdan ölüme kadar başımızdan geçmeyen kalmaz. Yanlız şunu bil ki kardeş, insanoğlu her gün anasından terütaze doğmuş gibi bir kez daha doğar, her gün doğan günle birlikte." "Doğar mı?" Diye kendini tutamayarak sordu Poyraz. "Yeter ki her sabah günle birlikte doğmayı isteyelim," dedi Emir. "Bütün suçlardan, kötülüklerden, pisliklerden arınıp pirüpak oluruz. İnsan kendi kendini arındırdığında kendini bağışlar. İşte o zaman insan yeniden doğar, pirüpak olur."
Bir insan bir insanın yüzüne baka baka onu kolay öldüremez. Bir insanın bir insanı öldürmesi kendisini öldürmesinden de zordur.
Savaş bitti. Belki daha sürüyor mu, diyorsun, bunlar savaşı bu akılla bitiremezler, bu insanlar, kendilerini yaratıkların en akıllısı sanıyorlar, bu yaratıkların en acınası yaratığı, yaratıklar içerisinde kendisinin en ahmak olduğunu bilmeyecek kadar en ahmak, kendi canına, tekmil canlıların canına kıyan bu yaratıkların en kötüsü yaratık, yaşadığı şu cennet yeryüzünün bir cennet olduğunu bilmeyecek kadar enayi, yediğinin içtiğinin, doğan güneşin, akan suyun, esen yelin, uçan bulutun, yağan yağmurun, açan çiçeğin, büyüyüp gelişen meyvenin, tomurcuğun, yer altında çabalayan tohumun, uçan kuşun, petekteki arının, sayısız, milyarlarca, milyarlarca ışıyan rengin bir tansık oldugunu bilmeyecek kadar eşşek, hem de eşşoglu eşşek. Bu korkunç yaratık gene savaş çıkaracak, ormanları yakacak, yüzlerce binlerce yıldır yaptığı şehirleri yıkacak.
Reklam
Gelecekle ilgili güzel hayaller kurmak insanı iyileştirir. Geleceği umutsuz insan, çok geçmez, ölür.
...kafam tümüyle boştu. Dertlerden, tasalardan arınmıştım sanki, biraz sonra ne olacağı umrumda değildi. "Huzur" denen duygu bu mu? Eğer buysa, yüreğim hayatta huzuru ilk olarak tecrübe ediyordu diyebilirim.
Ah Dazai
Sırf onu görmek için onca yolu gelmek, nerede olduğunu anında bulmak ama onunla görüşmeden geri dönmek -belki yıllardır sürdürdüğüm sallapati hayata en uygun düşeni budur. Heyecanla yaptığım bütün planlar hep böyle hüsranla sonuçlanır. Doğuştan talihsizim. En iyisi dönmek!
Oysa bize göre kötüyü bilip tanımak ve mahkum etmek fazla bir önem taşımaz; insanın hep kendisine sorması gereken soru, var olan koşulların düzeltilmesine kendisinin nasıl bir katkıda bulunduğudur.
-Ne diye geldi bu kadın? -Sana yardım etmek için, Nelli. -Aman... Niçinmiş? Benim bir iyiligim dokunmadı ki ona. -Temiz yürekli insanlar iyilik yapmak için kendilerine iyilik yapılmasını beklemezler Nelli. İhtiyacı olan kimselere seve seve yardım ederler. Dünyada iyi insanlar çoktur Nelli. Senin şanssızlığın, ihtiyacın olduğu zaman onlarla karşılaşmamanda.
Her çeşit sevgi söner zamanlar, ama yaradılışlar arasındaki uyuşmazlık sürer.
Reklam
Para, bir çok durumlarda insanın rahat karar vermesine yardımcı olur.
"Kafayı çekip kanepeme uzanıyorum, hayallere bırakıyorum kendimi. Söz gelimi Homer ya da Dante, Barbaros olduğumu düşünüyorum. Oysa sen Dante ya da Barbaros olduğunu hayal edemezsin. Çünkü kendin bir şeyler olmak istiyorsun; sana yasaktır böyle düşünceler. Benim hayallerim var, seninse gerçeklerin."
Ne yaparım ben o zaman? Ölürüm... Ölmek de ne ki! Ölmeye çoktan razıyım! Onsuz nasıl yaşarım! Ölmekten de, her çeşit işkenceden de kötüdür onsuz yaşamak!
Yaşamın şu son acı yılı geliyor aklıma. Her şeyi yazmak istiyorum. Kendime bu uğraşı bulmasaydım sanırım can sıkıntısından ölürdüm. Bütün bu olaylar kimi zaman öylesine heyecanlandırıyor, öylesine üzüyor ki beni! Sözcükler kalemimin ucundan kâğıda dökülürken daha bir huzur verici, daha bir olağan biçime girecek, hayale, kabusa daha az benzeyecek sanıyorum. Yazmak beni avutacak, içimdeki ateşi söndürecek, yazarlık damarımı kabartacak; anılarımı, acı hayallerimi bir işe, uğraşa dönüştürecek... Evet, çok iyi düşündüm bunu.
Eskiden kan midemi bulandırıyor, başıma döndüyordu ama artık kan su gibi, beden parçaları sıradan eşyalar gibi geliyor. Savaşın nedenini bile bilmiyorum. Neden devrim oluyor? Neden ailemi götürüyorlar? Ben resim yapıp okula giderken neler oldu? Eskiden sanattan, modadan, dinden ve yolculuk etmekten söz ederken şimdi neden herkes siyasette söz ediyor? "Ne oldu?" Diye haykırıp bağırıyorum. "Ne oldu!" Kime bağırdığımı bile bilmiyorum. Kimse bana bakmıyor. Babam hala ağlıyor, aynı sözcükleri tekrarlıyor. Amire ds kulaklarını kapatan Ali'yi kucağında sallıyor ve gözlerini kapatıyor. Artık kim olduğumuzu bilmiyorum.
"Hiç şey hissettiğin oldu mu bazen, sana bir şeyler olduğunu..." dedi Ciya Ciya... "Derinlerde bir şeylerin değiştiğini? Geri de alamıyorsun ve olmak istediğin insan gerçekten bu mu diye merak ediyorsun. O yüzden öylece durmakla yetiniyorsun, bu yeni seni sevip sevmediğini kafanda tartıyorsun. Ta ki sana başka şeyler olana ve tüm bu süreç en baştan başlayana dek . Hiç böyle hissettiğin oldu mu?"
Reklam
Insanlar nasıl olduklarını neden birbirlerine soruyorlardı? Ciya Ciya merak etti. "Nasılsın?" Çoğu zaman gerçeği yansıtmayan yanıtların verildiği bir soruydu. Leo'ya iyi hissetmediğini söyleyemezdi, yok hayır. İlla bir yanıt vermek gerekiyorsa, fena halde tek başına kaldığı bir deneyimdi; sanki derin ve hırçın bir nehri geçmesi gerekiyordu da önünde üzerine basabileceği sadece küçük bir kaya parçası vardı.
"Onu anlıyor muydun? Yani onun gerçekten nasıl biri olduğunu ve o yaptıklarını neden yaptığını anlıyor muydun?" "Birini anlıyor olman, onunla baş etmenin daha kolay olacağı anlamına gelmez."
Gözlerini kapayıp annesine dair anıları zihninde canlandırmaya çalıştı. Bunu uzun zamandır yapmamıştı. Anılar parça parça ve soluktu. Yani hep oldukları gibi. Ciya Ciya bu anıların bir zamanlar gerçeklerden çok uzak olmadığından, geçmişte çok eskilerde kalan bir zamanda bu anılarda bir yoğunluk ve netlik olduğundan emindi. Ama ne zamandı? Artık bilmiyordu. Detaylar silinmişti. Tek hatırladığı şey detayların var olduğuydu.
Bay Golyadkin, şansına, acı yaşam deneyimlerinden, nefretin kimi zaman insana neler yaptırabileceğini, kırılan gurur ve onurunun intikamını alma hırsına kapılmış bir düşmanın acımasızlığını nerelere vardırabileceğini biliyordu ve bütün bu olanların anlamsız birer sayıklamadan, hayal gücünün saçmalamasından, beyninin bulanıklaşmasından başka bir şey olmadığını kabul etmeye hazırdı.