Demek ki insanı hatıraları var ediyordu. Mazisi insanı titiz bir ustalıkla sıfırdan alıp olduğu güne getiriyor, onu günlerinden imal ediyordu. Geçmiş olmayınca, anılarını bulamayınca insan hiç kimse oluyordu. Kim olduğu hiçbir önem teşkil etmeyen, öylesine, dünyadaki insan kalabalığına bir baş daha eklensin diye var edilmiş sonra da kenara atılıp unutulmuş biri. Adı yok, kimliği yok, hatıraları, inançları, sevinçleri, yüzünün çizgilerine yerleşmiş hayal kırıklıkları, kayıpları yok. Sanki kartondan bir adam bir insan maketi.
kendini bulmak dünyanın yer yerinde zaman alırken
hayat geri istiyor
özgürlük dediğin öksüzlüğe kalıyorsun
debisi yüksek nehirler akıp durdu içinde
şimdiki çaresizliğin haksız bir dinginlik
içindeki saf şiir, kendinden hayat yapan toy tedirginlik
yıllara kaptırdıklarını olgunluk sanıyorsun
görünür oluyor dünya yuvarlaklaştıkça
bütün maceraları kuşatan politika
o zaman da biliyordun, şimdi de biliyorsun
yıllarca başkalarının anlamasını beklediğin gerçeklerin
yasını tutuyorsun
Dümdüz, hiçbir girintisi çıkıntısı olmayan, babamın ölümüne kadar olabildiğince heyecansız bir hayat sürdüm hep. Ne bir trafik kazası geçti başımdan ne bir apandisit ameliyatı, ne bir kavgaya karıştım ne de bir çekilişten küçük bir tarak dahi olsa hediye isabet etti şansıma. Hiç aldatılmadım, hiç karakola gitmedim, şahit olarak bile dinlenmedim, bir dişçi anım bile yok. Bir anda ortadan kayboluversem o zamana kadar var olduğumu kanıtlayacak birkaç resmî evrak dışında bir iz bırakmadan silinebilirim dünyadan. Varlıkla yokluk arasındaki şey çizgi bile değil, soğanınkini hatırlatan ince, saydam bir zar.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim...
yeniden eskisinden gayrı türküler söylemeliyim
farzoldu bana devran devair yolculukları
hiç kullanılmamış maceralar peşindeyim
yağmur gelir gider ufuk malûm sarı
farzoldu bana devran devair yolculukları
siyah siyah avuçları kurşuni camlarda
susuz gözleriyle ölüler unutuldu
bir başka mezarlıktır hanidir hatıralar
hanidir mısra mısra kan kusuluyor
garipsemiş fenerler uyandı tenhalarda
fıstıkî makam üzre malûm akşam oluyor
usandık bıktık eski kahırlardan
bitmez tükenmez bir hasretlik sardı bizi
yollar tutulmuş ferhad misâli yolcu olamazsın
ölüm eskimiş kabil değil yenilemek
tersine çevirmek bir eldiven gibi içimizi
şimdi yine saatlerin ormanında tek başınasın
yollar tutulmuş ferhad misâli yolcu olamazsın
şu dağın ardında son ümidim
dağlar ve yollar yürümekle tükenmez
yeniden eskisinden gayrı türküler söylemeliyim
devran değişti ümitten ümit kesilmez
Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete -özetle; şu an içinde bulunduğumuz döneme öyle benzer bir dönemdi ki dönemin, sesi en çok çıkan otoriteleri bu günler hakkın da -olumlu anlamda da, olumsuz anlamda da- ancak ve ancak "en" sözcüğü kullanılarak konuşulabileceğini iddia ediyorlardı.
Sayfa 3 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
bana bir şimşek çak
gazinin gözlerinden
mavi bir şimşek
kuva-yı milliye mavisi
aynı emaneti taşımaktayım
“hürriyet ve istiklal benim karakterimdir”
çünkü hain, sinsi ve korkak
aynı düşmana karşı savaşmaktayım
Sayfa 99 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
yanlış bir hayalin şehrinde kaldım
sevdiği ben değilim anlatamam
o aşk bu değildi tasarladığım
büyük bir tenhalık nasıl korkmam
korkularım bir canavar doğurdu
Sayfa 47 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu