Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esra

Esra
@Beautyandthebeast
Sıkı Okur
"Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu, insanların alçak sesle konuştuğu, sonra temiz oldukları, düşüncelerinin de temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum."
Aşk bir ruh kangreni; o kadar çabuk ilerliyor ki. Daha şimdiden ne haldeyim. Zamanı saatlerle değil, güneşin doğup batmasıyla değil, sizinle ölçüyorum: "Onu gördüm, görmedim, göreceğim, görmeyeceğim, gelecek, gelmeyecek..."
Reklam
Her zaman bahsettiğim bir tental azabı* vardır. O azabı bugünkü halime tercih ederim; tek senin yanında olayım. *Zeus'un oğlu tantalos, tanrıların sofrasına oturabilen tek insandı. ne var ki, olimpos tanrılarını küçümsedi, kudretlerini sınamaya kalktı ve sonunda da olimposluların hışmına uğradı. tanrılar onu hades'in göllerinden birine yerleştirdiler. çenesine kadar suyun içindeydi ama içmeye kalktığında su çekiliyor ve sadece üzerine bastığı zemin kalıyordu. ayrıca başının üzerinde binbir çeşit meyve asılıydı ama o elini her uzatışında çıkan bir yel dalları savurarak meyveleri ondan uzaklaştırıyordu. ona verilen, kuru bir boğaz ve aç karınla sonsuza dek yiyecek içeceğin içinde yaşama cezası "tantalos işkencesi" diye anılır.
Duydum ki merak ediyormuşsunuz Hususi hayatımı, Anlatayım; Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim. Burnum var, kulağım var, Pek biçimli olmamakla beraber.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir yaprak, bir avuç tohum... İlk önce bunlarla başlayın. Sevmek nedir biraz öğrenin. Önce bir yaprağı, yağmurun yağışını sevin, sonra da o bir tek yaprağın size neler öğrettiğini, yağmurun içinizde neler yarattığını duyup anlayabilecek bir insanı sevin. Kolay bir iş değil, biliyorum. Belki bir ömür boyunca sürer. Benim de öyle oldu ya zaten, ama gene de istediğime erişemedim, sadece istediğimin ne kadar gerçek olduğunu biliyorum: Tabiatın bir hayatlar bütünü olması gibi sevmenin de bir sevmeler bütünü olduğunu anladım.
Günün birinde bir sihirbaz çıkar da, dile benden ne dilersen diyecek olursa, dilerim bana bir şişe versin, içi bizim mutfağın sesleriyle, ha ha ha diye atılan kahkalar, sessiz fısıltılarla dolu olsun; mutfağın o şekerli, tatlı, köpüklü, ılık kokularıyla dolu bir şişe...
Reklam
Yine de zaman geçiyordu, insanları hiç düşünmeden, dünyada gidip geliyor, güzel şeyleri dolduruyor ve henüz adı bile konmamış bebekler de dahil olmak üzere hiç kimse onun elinden kurtulamıyordu.
Bu arada masanın karşısındaki duvar saati yaşamı öğütmeye devam ediyor.
Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu, insanların alçak sesle konuştuğu, sonra temiz oldukları, düşüncelerinin de temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum.
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra, ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?
Hayat dediğin başka nedir zaten? Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız. Her hadisenin insanı eğlendirecek bir tarafı vardır. Aybaşında bakkal, verdiğimiz paradan memnun olmayıp kapıya dayanınca bizim hanım sinir nöbetlerine tutulur, halbuki ben bunda bile hoş taraflar bulurum. Bakkalın kapı aralığında nasıl hiddetle kasketini çıkarıp tekrar giydiğini, Istanbul şivesine uydurmaya çalıştığı dilinin nasıl dolaşıp anlaşılmaz hale geldiğini seyreder ve düşüncelere dalarım.
Reklam
Hiçbiri insanı insan yapan şeyin şahsiyet olduğunu, bütün ilimlerin, bütün tecrübelerin yalnız bunu temine yaradığını anlamamıştır.
Ara sıra güneşin doğuşunu seyretmeye gidiyorlardı. Hayata girenlerle hayattan çıkanlara pek uygun düşen tatlı bir zevktir bu. Yalnızlığı sevenler için sabahın kırağısında gezinmek, gece gezinmeye eşittir, tabiatın neşesi de cabası. Sokaklar ıssızdır, kuşlar ötüşürler...
İş Bankası
Yol boyunca ne yapıyordu? Ne düşünüyordu? Sabahki gibi gözünün önünden geçen ağaçlara, samandan damlara, ekili tarlalara ve her yol dönemecinde dağılan manzaranın silinişine bakıyordu. Bazen ruhu tatmin eden, onu neredeyse düşünmekten alıkoyan bir çeşit seyirdir bu. Binlerce şeyi ilk ve son defaymışçasına görmekten daha melankolik, daha derin ne olabilir? Yolculuk etmek, her an yeniden doğmak ve ölmektir. Belki de zihninin en ücra köşesinde, bu durmadan değişen ufuklarla insan hayatı arasında yakınlaştırmalar yapıyordu. Hayatta bütün şeyler, önümüzden ebedi bir kaçış halindedirler. Karanlıklarla aydınlıklar iç içe girerler. Bir parlamadan sonra bir donuklaşma; bakılır, telaşlanılır, geçmekte olanı yakalamak için eller uzatılır; her olay bir yol dönemecidir ve bir de bakılır ki ihtiyarlık gelmiş çatmış. Bir sarsıntı duyulur, her şey kararır; karanlık bir kapı fark edilir; sizi çekip götüren hayatın simsiyah atı durur. Ve yüzü örtülü, meçhul birisinin karanlıklar içinde onun koşumlarını çözdüğü görülür.
Sayfa 313 - İş Bankası
Geri146
704 öğeden 691 ile 704 arasındakiler gösteriliyor.