Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nesli'nin Kitaplığı

Nesli'nin Kitaplığı
@Ben_Edebiyattan_ibaretim
Sıkı Okur
Ben Edebiyattan İbaretim.
"Sizin kültürünüzde kimler dünyayı mahvetmek ister?" "Dünyayı mahvetmek mi? Bildiğim kadarıyla kimse dünyayı özellikle mahvetmek istemez." "Ama yine de bunu yapıyorsunuz, hem de hepiniz. Her biriniz dünyanın yok edilmesine günlük olarak katkıda bulunuyorsunuz." "Evet, öyle." "Niçin durmuyorsunuz?" "Doğrusunu söylemek gerekirse, bunu nasıl yapacağımızı bilmiyoruz." "Yaşamak için dünyayı mahvetmeye devam etmenizi neredeyse zorunlu kılan bir uygarlık sistemine tutsak olmuşsunuz." "Evet, öyle görünüyor." "Demek ki, tutsaksınız ve dünyayı da tutsak etmişsiniz. Söz konusu olan bu, değil mi? Sizin esaretiniz ve dünyanın esareti..."
Sayfa 35 - Maya YayınlarıKitabı okudu
Reklam
...Başkalarını suçlamak da tıpkı onay beklemekte olduğu gibi, mutluluğunuzla ya da mutsuzluğunuzla ilgili tamamen başkalarını, yani dışarıyı, dış faktörleri sorumlu tutmaktır. Oysa kimsenin ne mutsuzluğunuzda ne de mutsuzluğunuzda bir payı vardır. Sevgi, tamamen kendi emeğinizdir. Kendinizde var edip yaydığınız bir etkidir. "Onun yüzünden böyle oldu, öyle olsaydı böyle olmazdı, her şey onun hatası, o söyledi, o konuştu, o bozdu, o dağıttı, o toplamadan gitti, o aldattı, o yalan söyledi, o berbat etti, o düşünmedi, o dikkat etmedi ve ben onun yüzünden mutsuzum. " Odağınızda zaten hep bir 'O' varsa burada 'Siz'de bir mutluluk nasıl var olabilsin ki? Üstelik onu, bunu ya da onları suçlayıp durmak, dağlardan çağlayıp gelen ve kendine yeni yollar açarak ilerleyen bir nehri, kendi etrafında dönüp duran hırçın bir girdaba dönüştürmekten farksızdır.
Sayfa 168 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Ne de olsa insan kendi ışığını ona yansıtan kaç kişi tanırdı ki...?
Sayfa 31 - İthaki YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"... Dış olayların, olduğum kişinin yansıması dışında bir şey olmadığını varsaysam ne olurdu? Biz mutlu ve huzurlu olduğumuzda dünya gözümüze sevgi dolu görünüyor, elimizi neye atsak başarıyoruz, şansımız yaver gidiyor. Aksine, içimiz kaygıyla dolu olduğunda dünya gözümüze tatsız, insanlar saldırgan görünüyor. Her şeyin bize karşı olduğunu hissediyoruz, değil mi? O zaman anladım ki hayatım, kendi düşüncelerimin ve tutumumun bir yansımasıydı! Her iki durumda da önemli olan, olaylara ve insanlara öyle veya böyle bağlı olduğumuzu anlamaktı. Birinci hipotezde pasifiz, tepkiliyiz. Acı çekiyoruz ve dışarının hayatımızı yönlendirdiğini düşünerek buna uygun bir savunma sistemi geliştiriyoruz. İkinci hipotezde ise aktifiz, başımıza gelenlerin sorumluluğunu üstleniyoruz, mutluluğumuzun dış etkenlerden değil kendimizden kaynaklandığının bilincine varıyoruz. Suçluyu başka yerde aramaya gerek olmadığını biliyoruz."
Sayfa 228Kitabı okudu
Bir kış sabretmişsin de tam çiçek açacakken dolu vurmuş gibi oluyor bazen hayat...
Reklam
Kendinizi melankolik hissederken Schopenhauer okumak, üşüdüğünüzde soyunmak gibi bir şeydi. Ama o an aklıma bir cümlesi geldi. "HERKES KENDİ GÖRÜŞ MESAFESİNİ DÜNYANIN SINIRLARI ZANNEDER. "
Sayfa 38 - Domingo Yayınları
Uyumak, eve gitmek, uyumak. Karanlık, aynı saatlerde sınırdaki ormanların, tarlaların tam üzerine çökerdi. Karanlık, gurbet, korku ve bunların içinde yorgun, yapayalnız, sendeleyerek kaybolmuş insanlardan ürkmek, aynı zamanda insanları özlemek. Titrek, küçük bir kıvılcım olan Kern'in hayatı buydu. Bütün bunlar nedendi? Şurada masanın arkasında canı sıkılarak oturan memurdan kendisini ayıran, adına pasaport denilen bir kağıt parçası yüzündendi. Onun da kanının sıcaklığı ötekinden farklı değildi. Düşünceleri de aynı yoldan gidiyordu. Ama buna rağmen ikisini ayıran bir uçurum vardı. Hiçbir şeyleri benzemiyordu. Birisindeki rahatlık ötekinde ıstırap oluyordu. Birisi bir şeylere sahip olmuş, öbürü her şeyden uzaklaştırılmıştı. Ve onları ayıran uçurum ise sadece küçük bir kağıt parçası, üzerinde bir isimle, önemsiz birkaç tarih yazılı olan bir kağıt parçasıydı..
Sayfa 28 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Peyami Bey'in fikirleri vardı ve sessiz biz dinleyiciye kendini anlatma arzusuyla doluydu. Uyumadığımı ama uyukladığımı, duyduklarımı anladığımı ama yi hatırlayamayacağımı biliyordu. Böylece rahat, anlatıyordu. Hayata ve sonrasına dair. Haksız ölüme, o ölümün hayata bıraktığı yüke, sonrasına taşıdığı acıya dair, Geri dönenlerin yalnızlığına, cevapların imkânsızlığına. Belki kendimi bulmak üzere olduğum yerde korkmamam için. Ve kendine dair. Sırları, yalnızlığı, gizliliği. Bir hiç ve birçok hiç peşinde heba olan bir hayattan sonra. Geri getirmeyi hayal ettiği kayıplar. Kayıp lisan. İki dünya arasındaki. O yasak o unutulmuş bağ, yaşayanlarla ölüler arasındaki. Ve kendini adadığı ilim. Yaşayanların rüyalarında direnen çığlıklardan çıkan ses ses, hece hece. Ruhun doğum anına geri, karanlıklar ilminin içinden. Bunlar. Sırları, tutkusu, cüreti. Ta ki sonunda ikimiz de kendimize gelmek, sıradanlaşmak zorunda kalıncaya kadar.
Sayfa 28 - Can Yayınları
Büyük Millet Meclisi ordu kuruyordu kurmasına da, imkânlar yetmiyordu işte koca orduyu giydirmeye, kuşatmaya, silahlandırmaya, karnını doyurmaya. Millet neyi varsa yarısını orduya bağışlıyordu. 2 yumurtanın biri askerindi. Bir somunun yarısı. İki çift çorabı olan bir çiftini koşup şubeye getiriyordu. Kadınlar, gelin kızlar makineyle, elle askere bir şeyler dikiyordu yorulmadan. Akşehir'den bu tarafa at sürerken gözleriyle görmüşlerdi. Sultandağı'nın eteklerinde, çay yolunda, Şuhut Ovası'nda, İhsaniye'de. Kağnılar yürüyordu dağlarda gacır gucur. "Adamlar askere koşmuş, bu işleri yapacak kimse kalmamışsa, avrat kısmı ne güne durur?" demişti besbelli kadınlar. Genci, ihtiyarı kağnılarla ileri hatlara cephane, yiyecek, giyecek taşıyordu. Kiminin bebesi kucağındaydı, kiminin sırtında. Kimi cephane sandığını beşik yapmıştı bebesine. Kağnı yetmemişse, kalan top mermilerini omuzlamıştı gelin kızlar.
Sayfa 554 - Artemis Yayınları
"Her şeyi biliyorum Zezé. Bunun için geldim. Yüreğinde yaşayacak ve seni koruyacağım. Bana inanmıyor musun?" "Evet, inanıyorum. Hayatımda bir kere benimle yeryüzünün en güzel şarkılarını söyleyen bir kuşum oldu yüreğimde." ''Şimdi nerede?" "Uçtu, gitti." "Bu da beni saklayacak boş bir yerin olduğu anlamına geliyor."
Sayfa 17 - Can Yayınları
Reklam
"Uçurtmayı senin için yakalamamı ister misin?" Yutkunurken âdemelması inip çıktı. Rüzgâr saçlarını karıştırdı. Başını 'Evet' anlamında salladığını gördüm. "Senin için bin tane olsa yakalarım!" dediğimi duydum. Sonra döndüm, koşmaya başladım. Yalnızca bir gülümsemeydi, hepsi bu. Her şeyi düzeltmiş değildi. Hiçbir şeyi düzeltmemişti. Belli belirsiz bir tebessüm. Minicik bir şey. Ormandaki bir yaprak; ansızın havalanan bir kuşun kıpırdattığı bir yaprak. Ama kollarımı ardına kadar açıp onu kucaklayacağım. Bağrıma basacağım. Çünkü bahar gelince, karların tek tek, tane tane eridiğini biliyorum. Belki de ilk kar tanesinin eriyişine tanık oldum. Koştum. Peşinde avaz çığlık bir çocuk sürüsü, deliler gibi koşan yetişkin bir erkek. Ama umrumda bile değil. Yüzümü kamçılayan rüzgâra karşı, dudaklarımda Pençer Vadisi kadar geniş bir tebessüm, koştum. Koştum..