"Taşta babasının doğum tarihini okudu."1885-1914" ve kendiliğinden bir hesap yapti. 29!
Birden bir düşünce takıldı kafasına, bedeninde bile sarstı onu. Kendisi kırk yaşındaydı .
Bu taşın altinda yatan ve babası olmuş olan adam kendisinden daha gençti."
Ve bir anda yüreğini dolduruveren sevgi ve acıma dalgası, oğlu ölmüş babanın anısına doğru götüren ruh devinimi değil, olgun bir adamın haksız olarak katledilmiş bir çocuk karşısında duyduğu çalkantılı acimaydi- burada bir şeyler doğal düzene uymuyordu ve doğrusunu söylemek gerekirse, düzen diye bir sey yoktu.
Oğlunun babadan yaşlı olduğu yerde çılgınlık ve kargaşa vardı yalnızca."
Yoksulluk, miskinlik dolu bu aşağışık dünyada ilk kez bir güneş ışını, hayatımı aydınlattı sanmıştım. Ama ne yazık, bu güneş ışını pek de süreksiz bir parıltı oldu, bir meteordu sanki, bana bir kadın, daha çok bir melek kılığında göründü. Işıltısında kısa bir an, bir saniyelik bir zaman için hayatın bütün bedbahtlığını gördüm, azamet ve güzelliğini kavradım. Sonra da bu parıltı, pek de çabuk, karanlığın uçurumuna gömüldü. Hayır, bu süreksiz ışını kendime alıkoymadım, tutamadım.