Zaman zaman olur ya okumak için geç kaldığın bir kitabı okursun, o kitaba geç kalmış olmanın pişmanlığıyla sarar sarmalarsın kitabı. Tam da böyle bir kitaptı “Dünya Ağrısı” geç kaldığım, geç kalmanın pişmanlığıyla sarıp sarmaladığım bir kitap.
Ayfer Tunç’ un yarattığı Mürşit karakteri onun kuyusu haline gelen oteli, birbirine zıtlıklarla yapışmış daha bir çok unsur ustalıkla işlenmiş . Özellikle yöre insanının özellikleri, insan olmanın korkunçluğu ince ama somut bir şekilde verilmiş.
Hafıza, geçmiş, geçmişin günahını ömrü boyunca çekmek üstünde durulan diğer kavramlar bunları ise ortaya koca bir kütle halinde “yaşam ağrısını” çıkarıyor .
İnsan bir uçurumdur, onarılmaz bir yara. Anlamaya çalıştıkça anlamsızlaşan Mürşit hep bunları düşünüyor. İnsan bir uçurumdur, insan bir uçurumdur .
Kitabı okuyanlar da bilir otelin lobisi, otelin misafirleri, gelip gidenleri yer yer Anayurt Oteline benzer. Mürşit ben de o sebeple bir Zeberced intibası uyandırdı. Sadece Mürşid yaşamla, anlamla fazlaca mücadele ediyor gibi. Karakterler yaşamın tam da içinden . Ben , sen, o hepimiz. Aslında hepimiz Mürşid’iz hepimiz yaşamı bir görev edinen Şükran, tutkuyla yaşamı yaşayan Özgür, içinde incecik bir sız ile yaşayan Elvan, kendinden kaçan Madenci, yaşamın yanından öylece silik bir silüet gibi geçen Kibar ...
Henüz okumamış olanların okuması, ve yaşam ağrısını hatırlatayacağı şahane bir kitap.