Bu kitap ile ilgili çok şey yazma duygusu var içimde fakat yazacaklarımın ehemmiyeti tartışılır olsa da bu kitabın bana hissettirdiği ağır psikolojik devinimler beni şu an buraya, bu satırları yazmaya itiyor.
Kitabı okurken Sabahattin Ali’nin ne kadar büyük bir yazar olduğunun her 2-3 sayfada bir tekrar tekrar farkına vardım.
Son yıllarda özellikle sosyal mecralarda Sabahattin Ali’nin hatta özellikle ‘Kürk Mantolu Madonna’ kitabının nasıl popüler kültürün bir öğesi haline geldiğini ve aynı ölçüde edebi anlamda bu kadar dolu bir kitabın, nasıl basitleştirildiğini ve bayağılaştırıldığını görmek, kitabı okuduktan sonra bende hazin duygular uyandırdı.
Hülasa, eğer kitaplara yanına bir fincan kahve koyulup fotoğrafı çekilecek metalar olarak bakıyorsanız, sadece bir aşk romanı yahut yazarın kendi deyimiyle novella göreceksinizdir.
https://1000kitap.com/kitap/kitap--277320 /
Sabahattin Ali’nin başyapıtı.
Sözde aydınlara getirilen bir eleştirel bir eserden ziyade insan aklına, ihtiraslarına ve bu ihtiraslara uydurduğumuz kılıfların ifşası niteliğinde bir eser.
Sözde aydınların veyahut kendilerini aydın görme eğiliminde olan insanların arka plandaki ihtiraslarına Sabahattin Ali’nin kaleminden bir bakış.
Tek bir kelime ile özetleyecek olsaydım bu kelime ‘’başyapıt’’ olurdu.
Kitabı okurken hissettiğim duygu, kendim için de yıllar öncesinden karar verdiğim bir yolculuğun başka bir dönemde, başka bir şekilde Jack London tarafından yazılan tasviri oldu.
Bu kitap öyle bir kitap ki, mutlaka her insanın kendinden bir parça bulacağı, kişiye hissettirdiği duygularla insanı harekete geçiren, başka bir kişiye hissettirdiği duygularla ise yolunun gerçekliğini ve zahmetini gözler önüne sermekte ve adeta okuyucuyu mest etmektedir.
Bu kitabı okumamış olmak hayatımdaki en büyük kayıp olurdu fakat kitabı okudum ve muhtemelen bir kere daha, hatta daha sonra bir kere daha okuyacağım.
Okuyucunun üzerindeki etkisi de kolay kolay silinmeyecek bir kitap.
Üstün başarılar, üstün iradeler doğrultusunda gerçekleşir. Zamanın içerisinde ufak olarak görebileceğimiz kararlar ulusların kaderlerini kökünden değiştirebilirler.
İnanılmaz bir tarihi serüven, geçmişten günümüze yaşamış kişilerin ve onların toplumların kaderlerine mâl olmuş kararlarının veyahut kararlılıklarının hangi şartlar altında ve hangi sebepler doğrultusunda gerçekleştiğini Zweig’ın betimlemeleriyle okumak gerçekten çok başka bir duygu.
İlk hikayeden son hikayeye kadar hiç sıkılmadan ve aceleye getirmeden okuduğum inanılmaz bir edebiyat ve tarih şöleni.
Hikayesi, olay örgüsü, karakterleri ve karakterlerin psikolojik değişimleriyle yani her şeyiyle inanılmaz bir kitap. Kitabı okurken bir anlığına bile dikkatim dağılmadı, olayları kafamda canlandırmama izin verecek boşluklarıyla beraber bu kadar iyi bir anlatımla daha önce hiç bir kitapta karşılaşmadım. Benim için yeri her zaman ayrı olacak bir kitap.
Kesinlikle politik-kurgu kategorisinde okuduğum en iyi eserlerden bir tanesi.
Yazarın sosyalist düşünceye ne kadar hakim olduğuna kitabı okuduktan sonra ciddi anlamda şaşırdım. Çünkü Beyaz Diş ve Vahşetin Çağrısı kitaplarını okuduktan sonra Demir Ökçe kitabında böylesine idealist ayrıca sosyalist görüşte düşüncelerle karşılaşmayı beklemiyordum.
Jack London döneminin kast toplumundan etkilenerek ve sanayinin insan yaşamına artık modern sayılabilecek düzeyde entegre olduğu dönemde, o yılların karanlık yüzünü kitabında kurgu ile harmanlayarak çok güzel anlatmış.
Kitabı okuduktan sonra gerçeğinden çokta farklı olmayan bir paralel evren canlandı gözümde ve Jack London’ın kitabı yazdığı tarihten sonraki yılları nasılda ön gördüğünü kendimce bir sigara yakarak tebrik ettim.
Politik-kurgu eserlere ilginiz var ise kesinlikle okumanız gereken kitaplardan bir tanesi.
‘’Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum’’
‘’Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yer yüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar’’
Hikayesi ve anlatımıyla Stefan Zweig’in en sevdiğim eserlerinden biri haline gelen kitap.
İçerisindeki vurucu cümleleriyle beni sarsmakla kalmayıp kendi hayatımı düşünmeye zorladı. Hatta kitapta kendimden bir parça buldum diyebilirim.
Kesinlikle okunması gereken, sayfa sayısına bakarak az ama öz diyebileceğim nadir kitaplardan.
‘’Atatürk’ün tavsiye ettiği kitap’’
Bir toplum inşası, bir toplumun küllerinden doğması, belki savaş temalı bir destan değil fakat bir toplum inşası destanı demek yerinde olacaktır.
Atatürk’ün neden bu kitabı tavsiye ettiğine gelecek olursak, okuduktan sonra ‘e tabi’ diyor insan. Çünkü kitap, en çokta cumhuriyetin ilk yıllarına hitap etmekle beraber o yıllarda ortaya konan reform ve yenilikleri, Finlandiya üzerinden görmenizi ve sık sık cumhuriyetin ilk yıllarıyla kıyas etmenizi sağlıyor.