"Neydi öyleyse, bugün beni herkesin gülüp eğlendiği , kendini mutlulukla dolu hissettiği, evlendiği, aşık olduğu ya da hazır ışıklar parlak, şölen kadehleri doluyken, birçoklarının gönül maceralarıyla gününü gün etmeyi yeğlediği, zaferden zafere koştuğu bir yaşta kendimi yapayalnız ve çıplakmışım, bütün dürtülere, şiirin her türüne duyarsızmışım gibi duyumsatan, sanki ölmekteymişim gibi, hani, damarlarını kestirip , hoş kokulu banyosunda ölümü gülerek karşılayan şu Epikürcü gibi ya da içki aleminden sarhoş ve bitkin halde çıkan biriymişçesine, ağır ağır can çekişen halimle acımasızca alay etmeye yönlendiren şu ruhumun derdi?"
Geçmişine ait boş pişmanlıklar, yakıcı vicdan azapları ona iğne gibi batıyor; bütün gücüyle bu işkenceden kurtulmaya uğraşıyor, suçu yükleyecek kendisinden başka birini bulmaya çalışıyordu...
Sayfa 116 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bilinmeyenin önünde eğilmekten daha huzursuz edici bir şey olamaz. Olaylar insana işkence etmeye başlar. Yaşam sürekli bir değişimdir. Rastlantının ani darbesinin ne yandan geleceğini asla bilemeyiz.
İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça
birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
Gelecekteki sevgiliye not; yorgun varsayımları, ümitsiz ihtimalleri kenara itip sadece ikimizin kavuştuğu bir düş biriktiriyorum; mevsim güz ya da bahar fark etmez; belki sessiz bir koy belki eski bir sahafın kallavi kahvesi ya da sahilde balık ekmek; gel de kaçalım bu yüzyıldan.
İnsan hayatındaki esas meydan okuma, mutlu olmak değildir. Biraz bilgi ve denemeyle herkes bunu başarabilir, sınırlı bir süreliğine de olsa. Mutsuz olmakla baş etmek, onu sindirmek ve ona dayanmak çok daha zordur; kahramanca olan böyle bir hayattır.