Her zamanki gibi arabacı İvan'a kızacağım, her zamanki gibi tartışacağım, yerli yersiz düsüncelerimi söyleyeceğim, ruhumun en gizli köşesiyle başkaları, hatta karım arasında bir duvar olacak, her zamanki gibi kendi korkularım yüzünden onu suçlayacak ve bundan pişmanlık duyacağım, neden dua ettiğimi akıl yoluyla anlamayacak ve dua edeceğim, ama hayatım, tüm hayatım, başıma gelebilecek her şeyden bağımsız olarak hayatımın her dakikası, eskiden olduğu gibi anlamsız olmamakla kalmayacak, bu hayata katabilecek güçte oldugum iyiligi kesin anlamına sahip olacak."
Dehasız bir can çekişmeye adanmış bizler, ne aşırılıklarımızın yaratıcısıyız, ne de vedalarımızın belirleyicisi. Son, artık bizim sonumuz değildir: Sayesinde yavan ve yeteneksiz bir hayati bağışlatabileceğimiz yegâne bir girişimin üstünlügü noksandır, tıpkı yüce
bir kinizmin ve eski görkemli can verme sanatının da noksan olması gibi... Ümitsizliğe talim eden ve kendini kabullenen cesetleriz; kendimize rağmen hayatta kalırız ve yalnızca yararsız bir formaliteyi yerine getirmek için ölürüz: Sanki hayatımız, sadece ondan kurtulabileceğimiz ânı ileri atmamıza bağlıymış gibi...