Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gülcan Sönmez

Gülcan Sönmez
@Guldeste
Türk Dili ve Edebiyatı Not defterim
Kocaeli Üniversitesi
İstanbul
7 okur puanı
Mart 2017 tarihinde katıldı
.. Meselâ gurur, ruhun bir nevi gülünç şismanlığı değil midir? Gene, meselâ yalan, bazı komik aktörlerin yüzlerini boyamalarına teşbih olunamaz mı?
Reklam
Evet, mizah gazetelerine güldürmek yaraşır. Fakat bozgunculuk için değil, ıslah için güldürmek. Gülerken, okuyucu yeleğini gevşetmek değil; redingotunu iliklemek ihtiyacını duymalı; kendini toplamalı, bir kusurunu düzeltmeli.
Âlemin istediği şudur ki, az çok kendisine benzeyelim. Hepsinin burnu akar bir cemiyet tasarlayınız. Şüphe yok ki, aralarına giren burnu kuruyu nezleli sayacaklardır. Hiç kimseye benzememek, iyi değildir. Yürüyüşümüzde, duruşumuzda, kıyafetimizde, sözlerimizde, herkesten bütün bütün ayrılmaya gelmez. Gülerler...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Güzel bir vücudun, Tanrı'nın binbir itina ile yoğurduğu mükemmel bir insan yapısının zengin bir iç âlemini çerçevelemesi enderdir. Ben içerisinde kavak yelinden başka rüzgâr esmeyen ne güzel kafalar gördüm. Bir Venüs göğsü kadar güzel bir iştiha ile kabaran göğüslerin ne sıska, ne çelimsiz, ne zavallı yürekler barındırdığına şahit oldum.
Reklam
Bizim ruhumuz bile duymadan gelip geçen mevsimleri, açıp solan çiçekleri bize hatırlatan sanatkâra minnet dolu gözlerle bakar, onu bağrımıza basmak isteriz. Bizim zavallı gözlerimizin bir lastik top gibi çarpıp geri geldiği ufukları sanatkârlara bırakırız.O içini bir güvercin gibi ufuklara doğru salıverir, bizim muhayyilemizi aşan ufuklardan bize renkler, kokular ve sesler getirir. Bize Allah’ı anlatan o olmuştur. Bize kendimizi anlatmasını yine ondan bekler dururuz.
Kedi daha anasının karnında iken nasıl amansız bir fare düşmanı kesiliyorsa, biz de aynı hisle tamamıyla kendi bünyemizin mahsulü olduğuna emin olduğumuz şeyleri daha görür görmez tanıyor ve benimsiyoruz.
Biz adımlarımızı tramvaylara, otobüslere doldurarak işimize giderken, Allah’ın göklerine arkasını çeviren nobran yapılarda rakamlar, meseleler, makinalarla çırpınırken göklerde ne nur topu gibi baharlar doğuyor! Nice kayısı renginde yazlar olup geçiyor, nice sonbaharlar tutuşup sönüyor! Ne gümüş kışlar eriyip gidiyor. Bütün bunlardan bihaber gündelik iş hayatının tesbihini tevekkülle çekip duran biz zavallılar tabiatta olup bitenlerden bizleri de haberdar etmelerini boynumuzu bükerek sanatkârlardan bekleriz.
..Bir gül fidanında kaç renk yaprak ve bir gül yaprağında kaç tane renk farkı bulunduğunu da bahçıvana değil ressama sorun. Mavi olduğuna hiç tereddütsüz yemin edeceğimiz göğün, yeşil olması lazım gelen ağaçların, siyah olmasını münasip gördüğümüz toprağın bunlardan başka daha kaç renk olabileceğini bize ancak ressam öğretir.
.. Gerçekler değil bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir.
Reklam
.. Suç işleyen biri cesaretten yoksundur; çeşitli oyunlarla başkalarından güçlü olmaya, başkalarına üstünlük sağlamaya çalışır. Bir hırsızı ele alalım; bir yeri soymak için orada kimsenin bulunmadığı, yani kendisinin daha baştan güçlü sayılacağı bir anı kollar. Bir katil karşısındakinden daha güçlü sayılacağına inandığı zaman kafasında tasarladığı eylemini gerçekleştirir.
İnsan; sevgi, özgürlük ve adaletin hüküm sürdüğü bir dünyayı düşlemekten hiçbir zaman vazgeçemez. Ama böyle bir ortamı bir türlü bulamadığı için, toplumsal yaşantının yanı sıra, bu özlemlerini tatmin etmeye yarayan bir kurumu, yani dini oluşturmuştur. Din; insana teselli, cesaret ve umut verir. Ayrıca onu hayatta, dünyaya bağlı ve ayakta tutacak birtakım hayaller kurmasını da sağlar.
..oysa günümüz kültürü içinde, gerek psikolojik ve gerekse de gerçek dinsel bir açıdan, Tanrı’ya inanmak ile inanmamak arasında temel bir farklılık yoktur. Asıl önemli olan insanın hayatını nasıl ve hangi esaslara göre yaşadığıdır.
Ruh çözümsel tedavi, hastayı, belli bir hazza kısa sürede ve dolaysız ulaşmak için çaba harcamaktan vazgeçirmek gibi bir ödevle hep karşı karşıya bulur kendini. Gerçekte hastanın tümüyle bir hazdan el çekmesi isteniyor değildir, zaten böyle bir şey kimseden beklenemez; dinler bile dünya nimetlerine sırt çevirmeleri yolunda müminlerine yönelttiği isteği, öbür dünyada bu dünyadakiyle kıyaslanamayacak kadar büyük ve üstün bir hazzın kendilerine bağışlayacağı söz verisine dayandırır.
…insan, kendi kendisinin hedefi ve amacı olabilmek için, önce kendisini bilmek ve kendisi olmak kararını almalıdır.
Bir insanı anlamak, onun her hareketini doğrulamak demek değildir. Bir insanı anlamak, onu koşulları içinde değerlendirmektir.
Reklam
Genç Hugo, münzevi bir dinleyici olduğunu söyler: ” esrarlı bir ses yükselir içimden, dışımdan esrarlı bir ses gelir. Kimin sesi bu, ne söyler bilmem.” Şairin duyduğu bu ses ilhamın sesidir; ilhamın, yani dehanın. Bu cezbe Lamartine’nin de yabancısı değildir: “ Mucizelerini terennüm edeyim diye, ikinci bir ses verdin bana Tanrım. Duyduğumuz seslerden daha saf, rüzgarlardan, dalgalardan, ormanlardan daha heybetli. İsrail nebilerinin soluğu bu. Ölümlü dünyanın hay-u huyunu musikiye kalbeden deruni ses.”
İnsanları eskisi kadar sevmemek. İnsanları ve eşyayı. Galiba ölmek de bu.
Düşünce şüpheyle başlar.Düşünce, tezatlarıyla bütündür.Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkum etmek değil midir?
Ezeli hükme göre kainatın bütün zerreleri çift çifttir ve her cüz’ü kendi çiftine aşıktır. Mevlana
Bu gözümden bakan nedir ? ...Gören göz değil, düşüncedir. Gözleri kör olan bir insan da düşünür, başka hassaları yahut sadece mücerret tefekkür yolu ile birçok hakikati keşfedebilir..
Kalabalık meydanlarda onbinlerce insanın yüksek sesle bazı lafları tekrarlaması, hakikat bakımından, hiçbir değer ifade etmez. Kalabalık daima yanılabilir. Zira kalabalık düşünmez. Hakikati arayarak daima kalabalıklara koşanlar çok defa tek başlarına düşünmekten hoşlanmayan, kendilerine has bir dünya kuramayan insanlardır. Koyunlar birbirlerine sokulmayı severler.
Sayfa 43 - DergahKitabı okudu
Reklam
/ Hak bellediğin yola yalnız gideceksin /
Sayfa 43 - DergahKitabı okudu
"..Halbuki alkış en sağlam ahlakları bile bozar. Çünkü alkış insanı dalâletlerine altın zincirlerle bağlar.Tarih nice hükümdarların alkışlana alkışlana uçuruma yuvarlandıklarını kaydeder.Karşımızda eğilen adam, kendisi ile beraber bizi de alçaltır."
Sayfa 39 - Dergah YayinlariKitabı okudu
"Trenlerdeki bavulların içini görebilseydik, sevilenlere taşınan birçok hediyeyle karşılaşırdık."
Sayfa 31 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
" Eskişehir'de, şimdi yerine büyük bir okul dikilmiş bahçe içindeki tek katlı beyaz kütüphane, lise sıralarında benim saadeti duyduğum en güzel yerlerden biriydi. Uzak, hayali seyahatlerin, içlerinde Goethe ve Nietzsche de bulunan büyük adamlarin, gazete ve dergilerde sayısız bilgi ve haberlerin, kafamı Nuh'un gemisi gibi doldurduğu ve benim her akşam yeni bir ruhla yüklü, parkta dolaştığım saatleri hiç unutmam. "
Sayfa 18 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
İnsan kendisini kurtaran, kendisine cevap veren sanat eserini sever, ona şaheser gözüyle bakar.
Sayfa 24 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu