Bir düşünce ekersin, bir eylem biçersin. Bir eylem ekersin alışkanlık biçersin. Bir alışkanlık ekersin, karakter biçersin. Bir karakter ekersin, kaderini biçersin.
Mutluluk gibi, başarı da kovalanamaz. O bir sonuç olmalıdır. Üstelik bu yalnızca birinin kendini büyük bir amaca adamasının planlanmamış yan etkisi olarak ortaya çıkar.
Ama zaten yaşam da hüzünlü ve ciddi. Harika bir dünayaya getiriliyoruz. Birbirimizle karşılaşıyor, tanışıyoruz. Kısacık bir süre birlikte yaşıyoruz. Sonra birbirimizi yitirip tıpkı geldiğimiz gibi aniden ve açıklanamaz bir şekilde ortadan yok oluyoruz.
Ama Tanrı bize bir de vicdan vermiştir ve vicdan sayesinde haklı ile haksızı ayırabiliriz. Yani, ahlaklı yaşama da “iki yoldan” ulaşılır. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına da öyle davranmamız gerektiğini Kutsal Kitap’ta okumuş olmasak da, kimsenin canını yakmamamız gerektiğini bilebiliriz.
"Sev, sev, sev! İnsanları sev! Her türlü insanı, her çeşit canlıyı,bütün dünyayı; ağacı , taşı , tarladaki kum tanesini, gökyüzündeki yıldızı sev! Her şeyi ve Her şeye hayat Veren’i sev!"
Sanatsallık ve bilimsellik , bilgiye ve güzelliğe ulaşma arzusu toprak bir zeminse, bilim ve sanat bu zeminde yeşererek büyüyen ve gelişen çiçeklerdir.
Hızla akan su, değirmen çarkını döndürürken çark da kendisine bağlanmış değirmen taşlarını hareket ettirmektedir. Fakat kimse bu taşların üzerine tahıl dökmüyor, değirmene yaklaşan yok. Boş, unutulmuş değirmen gereksiz yere çalışıp duruyor.
Hayattaki aşırı düzensizliğin başlıca nedenlerinden birisi herkesin hayatta iyi bir düzen kurmaya çalışması, fakat hiç kimsenin hayatın kendisini düzene sokmak istememesidir.
Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz. Biliyorum, olanaksız bir şey bu, ama yine de pek fena olmazdı.