Fakat, mesele bu değildi; mesele, bir şeyleri sıcak bir çorbanın kokusunu duyar gibi hissedebilmekti. Bense bunu hiç becerememiştim. Ne tabiatı, ne insanları ne de olup bitenleri hiç sevmemiştim; kendimi bile, kendi yaptıklarımı bile.
Hele ki "ortak iyi" diye bir şey nasıl olabilir! Ortak olabilen her zaman düşük bir değere sahiptir. Sonunda şimdi nasılsa ve her zaman nasıl olduysa öyle olacaktır: büyük şeyler büyükler içindir, uçurumlar derinler için, narinlikler ve ürperti hassaslar için, ve genel olarak ve kısaca, nadir olan ne varsa enderler içindir.
Hayat güzel değildi; tatsız, acıydı. En vahimi de buydu. Yaşamayı arzu etmeyen bir hayat, sona erme yoluna girmiş demektir. Derinlerde bir yerde hissettiği kendini koruma içgüdüsü onu harekete geçirince oradan uzaklaşması gerektiğinin farkına vardı...
Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız, beni tanımalısınız...
Sinirimden gülüyorum albayım. Çünkü sinirlerim artık gülmek için kafamın neşelenmesini beklemiyor. Bu karamsar beyinden bir kahkaha çıkamayacağı için, artık ben gülmüyorum sinirlerim gülüyor.
Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Bende susarım o zaman. Gecekonduda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Beni hep durduruyorsunuz albayım. Bir gün beni kimse durduramıyacak. Ve kendimi rezil etmeme izin verilmedikçe, ben de elalemi rezil etmeye devam edeceğim. Ve herkes kaybedecek bu yüzden.
Tutunamayanların destanıdır bu şarkı,
Dostum Süleyman Kargı.
Eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa
Anlatamıyorlar anlatılmayan.
Anlatmak gerek: düşman sarmış her yanı
Oysa, mesela Selim Işık
Anlatmadan anlaşılmaya aşık.
Böyle adama
(Darılma ama)
Yaklaşmaz hiçbir güzellik,
Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
Almak için bütün sızıları içine.
Her zaman utanmıştır başkaları yerine.
Elim varmıyor yazmağa, inmeyelim derine