Dolu dolu bir romanın sonuna geldim. Safiye EROL'un kalemi ile bu kitapla tanışmış oldum. Bu tanıştan memnuniyet duyduğumu inşirahla belirtiyorum. Hayatın içinden kopup gelmiş bu romanı okurken hem aşka tanıklık ettim hem acıya; hem tarihe bir yolculuk ettim hem de maneviyata. İnsanın varlığında vücut bulmuş, değişmez, tükenmez, silinmez duyguları gördüm, hissettim, yaşadım. Anlatımdaki edebîlik beni yer yer hoş etti. Bazen de akıcılıkta süzüldüm.
Bu kitapta hem 1940'larda yaşanan bir aşkı hem de 17.yy.de Balkan serhatlerinde yaşam süren Türk sülalesi olan Sarı Sipahilerin birkaç nesillik savaşla yoğrulmuş yaşantılarını okuyacaksınız. Aşkı okurken ruh uyumsuzluğunu, kadın ruhunu, ayrılığı, kıskançlığı, şiddetli bir tutkunluğu, üzüntüyü ve umudu göreceksiniz. Serhatleri okurken de yine benzer unsurların yanında o dönemin yaşantısını, entrikaları, savaşı, sabrı, kötülüğü ve menfaati göreceksiniz. Bu iki hikaye birbiri ile çapraşık birçok bağıntı içermektedir. Bu yönüyle Atsız'ın Ruh Adam'ına benzemektedir.
Müşterek bir soydan gelen Turhan ve Canzi'nin aşk hikayesine tarihten süzülmüş bir hikayenin bağdaşıklığı ile tanık olacaksınız. Olumsuz olarak şunu söyleyebilirim ki: Yazarın tercihiyle alakalı bir durum olsa da, bazı hususiyetler uzun uzadıya edebi bir dille aktarılırken bana göre ayrıntılanması gereken birçok netice ise birkaç cümle ile geçilmiş. Bol karakter barındırması romanı bir miktar zorlasa da kitapsever biri için kolaylıkla okunabilir bir roman. Güçlü bir eser olduğunu düşünüyor ve herkese tavsiye ediyorum. Zevkli okumalar dilerim...