Ben burada kitabı incelemekten ziyade daha spesifik bir bölüme odaklanmak istiyorum. Evet Buck vahşi doğa ile (ve tabi onları o ortama sokan insanlarla) tanıştığında kendi özüne dönmeye başlıyor.
Burada Buck üzerinden anlatılan olay bana daha çok insanları çağrıştırdı. Bizleri eğiten, istediklerini yaptıran yapmazsak da kırmızı kazaklı adam gibi bizi sopasıyla yere seren şeyler var bu dünyada. Örneğin yasalar, kültür, örf adetler, din, devlet, toplum kuralları, ahlak gibi oluşumlar insanı belirli bir düzende tutarlar. Karşı gelenleri de kendi sopasıyla cezalandırırlar.
Buck vahşi doğada kalınca kendi özüne ulaşıyorsa insanı özgür bırakırsak neler olur?
Bunu zaten günümüzde gözlemlemek çok da zor değil aslında. İnsanların güçleri ve konumları arttıkça neler yaptıklarına her gün şahit oluyoruz zaten. Para için doğayı yakan, yıkan, dağal kaynaklarını bilinçsizce sömüren, sürekli tüketen, hayvanlara eziyet eden vahşetin sahibi insanoğlu değil mi? Savaşan, birbirine bombalar atan, masum insanların ölmesine neden olan vahşetin sahibi de insanoğlu değil mi? Çalan, başkasının hakkını yiyen vahşetin sahibi yine insanoğlu değil mi?
Anlayacağınız insan da gerekli şartlar sağlandığında insanlığını kaybedebiliyor. Şimdi kendimize şu soruyu sorabiliriz : İnsan burada Buck gibi özüne mi dönüyor yoksa özünden mi sapıyor?