‘’Savaşta ahlak yoktur, dediler. Ama yamyamlar asla bir günde yiyebileceklerinden fazlasını öldürmezler .
Sizin savaşlarınızda, birkaç dakika içinde binlerce kişi ölüyor. (…) Baştan aşağı anlamsız olan bir olaydan anlam çıkarmak çok güç.’’
Hepimiz hayatımızın bir döneminde sevilmişizdir. Kimimizi ailemiz, kimimizi dostlarımız, kimimizi ise bir sevgili… Kimilerine şiirler yazılmıştır kimilerine iki kelam çok görülmüştür. Sevilmek şans işi midir? Ben şanslı mıydım bilmiyorum. Sevildim mi? Elbette. Gururla söyleyebilirim ki hayatımın farklı farklı dönemlerinde sevildim. Sevilmeye de
Zaten bir portakalın doğusu batısı olduğuna inananlardan değilim - dolayısıyla dünyanın da...
Bana renk bile sormayın - bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem.
Bu kitabın ismini daha önce çok duydum kapağı da beni içine çekince elime almadan duramadım. Kitabı mümkün mertebede özümseyerek okumaya dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kitabın isminde de yazdığı gibi karakterin kendisi kambur ve bu kamburluğun ağırlığı altında varoluşsal sancılar içerisinde. Fakat ben karakterin karşı çıktığı, sancısını
Hasan Yılmaz’ın yazdığı eğitici kişisel gelişim türündeki bu kitap aslında az da olsa uzun olmasına rağmen bir çırpıda okuma tabirini bu kitap için yakıştırabilirim. Bunu sebebi büyük ihtimalle kitabın dilinin sade basit ve anlaşılır olmasından ayrıca kitabın hikayelerle desteklenmiş olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Yılmaz’ın kitabın
Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.