Elindeki haçı neredeyse başımın üstünde sallayıp duruyordu. Doğruyu söylemek gerekirse kurduğu muhakeme zincirini takip etmekte zorlandım, bir kere sıcaktan fena halde bunalıyordum ve odasında suratıma konup kalkan koca sinekler vardı, ayrıca adam beni biraz korkutuyordu.
Zihnimi, düşüncelerimi boş yere işgal ediyorlardı. Bana göre bu insanlar, hayat bilgileri sinir bozucu yalan ve hileler üzerine kurulu işgalcilerdi; çünkü benim bildiğim şeyleri onların bilmelerinin mümkün olmadığından son derece emindim. Kendilerini kusursuzca emniyette hissederek gündelik yaşamlarını sürdüren sıradan insanların davranışlarından farksız olan davranış ve duruşları bana göre, idrak edemediği bir tehlikenin karşısında ölçüsüzce ve abes bir şekilde gösteriş yapan bir delinin davranışları kadar iticiydi. Onları aydınlatmak gibi belli bir hırsım yoktu, fakat kendilerine verdikleri o aptalca önemi yansıtan yüzlerine bakıp kendimi gülmemek için zor tuttuğum zamanlar oluyordu. O dönemde pek de iyi olmadığımı söyleyebilirim. Son derece saygı değer insanlara acı acı sırıtarak, sokaklarda yalpayarak dolaşıyordum; halletmem gereken çeşitli meseleler vardı.
Bunları ben de biliyorum. Ama başka bir şey oldugunu da biliyorum. Ufacık bir şey. Açıklayamıyorum onu. Hiç kimseye. İşte yavaşça suyun dibine doğru, korkuya doğru kayıyorum.